top of page
Ara

KAFAMDA DELİ SORULAR

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 12 May 2018
  • 8 dakikada okunur

Kafamda deli sorular. Değişim, dönüşüm, gelişim, zaman ve astroloji. Karma, ders çıkarmak, geçmiş hep zamana bağlı kavramlar.

Astroloji zaman olmasa olur muydu? Peki, çok söylenen klişe bir laf var. “Zaman aslında yoktur”. ‘Zaman yok ise, astroloji de yoktur’ mu peki? Bir an için zamanın aslında olmadığını varsaysam, zaman bir illüzyon, bizim yarattığımız, algıladığımız bir kavram desem ne olurdu?

Zaman yok ise değişimi gözlemleyemeyiz. Değişim yoksa gelişmek de yok. Gelişmek yoksa ileri diye bir kavram veya bulunduğun noktadan başka bir nokta olmaz. Yani zaman yoksa mekan da olmaz. Mekan olmazsa madde olur muydu? Ve tabi zaman olmazsa astroloji de olmazdı. Mekan olmadığı için koordinatlar zaten anlamsız olurdu. Zaten madde olmadığı için gezegen diye bir şey de olmazdı ki.

Madde yoksa değişim yoksa dönüşüm yoksa gözlenecek bir şey olur muydu?

Maddenin olduğu yerde maddeden oluşan veya maddeden olmayan (oluşmayan) bir gözetleyen olabilir. Ancak ya peki madde olmazsa? O zaman zaten maddeden oluşan bir gözetleyen olamaz ve madde diye bir şey olmadığı için de maddeden olmayan diye bir kavram, oluşum da olmazdı.

Ya anti madde dediğimiz şey? Hadi bir an için her şey anti maddeden olsun. Ama o anti madde her şey olduğu için izleyebileceği, gözetleyebileceği kendinden öte hiçbir şey de olmazdı. Tabii anti madde kendi kendini gözleye biliyorsa ne ala. Bu durumda adı ne olur bilmem.

Bir şey sadece kendini gözleyebilir mi? Kendinden öte gidebileceği, kendinden öte görebileceği bir şey olmadığı için, referans alacağı kendinden öte bir şey olmadığı için değişebilir mi?

Ne değişebilir, ne dönüşebilir, ne kıyaslayabilir, ne gözlemleyebilir, ne varoluşunu görebilir bir madde olmadan, bir mekanda durmadan, zamansız yani sonsuzlukta öyle var (yok) olur sadece. (Olmak demek doğru mudur?). Hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir şekilde, ama hep aynı, vardır, yoktur. İşte bir varmış bir yokmuş gibi. Masallarda söylenen bir cümle hani. Ha varmış, ha yokmuş… İşte hiçliğin ve aynı zamanda her şeyin tanımı gibi.

(Bu arada bence, Hiçlik boşluk değildir. Boşluk diyebilmek için bir hacimden bahsetmek gerekir. Ve boşluk kelimesi maddeler aleminde kullanılabilecek bir kavramdır sadece. Maddenin yok olmasıdır ama bir hacmi vardır bu boşluğun. Bu boşluğun olması sadece maddenin o mekanda bulunmaması olabilir, ama boşluk bir hacim kaplar. Hiçlik ise kendinin farkında olabilecek bir sınıra sahip değildir. Boşluk, maddeden eksik olsa da etrafını saran sınırı, maddeyi gözlemleyip kapladığı alanın mevcudiyetini idrak edebilir. )

Bu da şu anlama mı geliyor? Tam, mutlak varoluş ve tam, mutlak hiçlik. Ama boşluk ikisinin de bir arada bulunduğu bir kavram. Çünkü tam, mutlak var oluş aynı zamanda yok oluş demek, o zaman boşluk mutlağın altında bir yerlerde olmalı.

Yani tam, sonsuz her şey ve sonsuz hiçlik birbirlerinin içinde ve hiçbiri ötekini barındırmaz. Peki, yaşadığımız bu dünya? Evet, madde var ama tam varoluş içinde miyiz? Tabiki de değiliz. Mutlak var olmak demek yok olmak da demekti.

Mutlak hiçlik, mutlak varlık, olmak veya olmamak aslında aynılar. Çünkü tamlar. Çünkü ikisi de kendinin farkındalığında değil. Zaman yok. O yüzden her şey durmuş, hareket yok, idrak yok o mutlaklarda. Gözlem yok, dönüşüm yok, dualite yok. Hiçliğin hafifliği ve varlığın ağırlığı, hangisi hangisi bir önemi kalmıyor mutlaklar aleminde. Çünkü ikisi de sonsuz varsayımlar içindeki sonsuza giden varyasyonlar içinde birbirine karışmayan, asla bir arada olamayacak 2 mutlak olasılık. Hiçlik ve varlığın mutlak halleri. İki farklı şeyler, ama aslında aynılar. İki güçlü kutup ve sadece bu ikisinde var olan donukluk, sönmüşlük, durma hali. Tam boşluk ve tam doluluk hali. Mutlak zıtlar.

Bir skalanın en aykırı iki ucu. Peki, bu mutlak hallerin dışında kalanlar? Bu iki sabit direğin dışında kalanlar? Birbirlerinden farklı oranlarda karışan haller mi?

Dünya bu hallerden birinde mi? O zaman, mutlakta olmayan her halde zaman, mekân, madde var ve hiçlikten oluşan boşluklar mı var?

Eğer bu haller var ise, sınırda olan haller yok olabilir mi? Ya da kendini tamamen doldurabilir mi? Mutlak yokluğun sınırında bir halde, maddeyi yok etmek mümkün mü? O haldeyken idrak ne kadar hızlı olabilir ki? Peki, o haldeyken zaman ne kadar hızlı? Bence yavaşlar. Çünkü hiçliğe kayan bir halde zamansızlığa ve idraksızlığa bir eğilim varken zaman ve idrak yavaş olmalı.

Peki dünya? Zaman hızlanıyor. Aslında normale mi dönüyor, yoksa normalin üstüne mi çıkıyor?

İki mutlak gücün bir arada olması yasaksa ve tek başınayken de her biri aslında yok ise; yokluk yokluk iken, varlık varlık iken yok ise , yokluk varsa, varlık yoksa varlık varsa, yokluk yoksa hep aynı şeyler. Bu durum aslında yok ve imkansızın tarifi. Çünkü ikisi de yok iken aslında var olmanın yolunu bulmuşlar bir şekilde. Bir arada bulunamasalar da, birbirlerine aynalık yapmanın ve aynadan kendilerine bakmalarının ve kendilerini algılayabilmenin ve ben varım diyebilmenin yolu zıttına bakmaktan geçiyor. Zıttını görebildiğin sürece zıttın da, yani kendin de varsın. Onu kabul ettikçe kendini kabul edebilirsin.

Var olmak istiyorsan, var edeceksin. Ben varım demek istiyorsan, sen varsın diyeceksin. Ben varsam benden ötesi var diyebilmeliyim. Varım çünkü varlığımdan ötesi var. Ben varım çünkü benden öte bir ben var.

Niye var olmak isteyelim ki?

Sadece mutlak yokluk olsa ya da tam tersi mutlak varlık olsa ve her şey dursa, sorular da dursa ve niye diye sormasak? İşte olmuyor. Sadece biri olamıyor. Ama neden Hande? Çünkü sadece biri varsa aslında yoktur. Sadece mutlak yokluk, hiçlik varsa aslında yoktur. Sadece mutlak varlık varsa aslında yoktur. Çünkü o mutlak hal kendini teyit edemedikçe, kendi kendini onaylamadıkça varım diyemez ki. Var olmak yok olmaktan farklı olmazdı. Var olmayan bir şey, var olmayı bilmediği için bunu da istemezdi. Ama varız. Demek ki istemişiz? İstemiş. Neden ve nasıl istenmiş?

Varsayıyorum sadece mutlak hiçlik olsa, tek başına var olabiliyorsa eğer, ve hiçbir şey yok hiçbir yerde. Sadece mutlak hiçlik var. Yokluk var. Hiçliğin varlığı. Bu mutlak hiçlik idrak edemez ki var olduğunu. Varsayalım ki etti. Ve ben varım dedi. Her yerdeyim dedi. Her yer hiçbir şey ile dolu, yani ya hiçbir şeyin olmaması varoluşumun temeli dese? Bunu kime söyleyebilir? Kendine. Kimseye yani. Çünkü kendi hiçlik. Ama kendi kendini görebilse hiçlik, işte buyum dediği an var olur. Ben varım diyebildiği an, varoluşu kendi zıttını da yarattığı andır. Çünkü varım dediği an mutlak var oluşu da yaratmış oluyor. Yani kendi gölgesini, zıttını. Bunu hiçlik idrak edebilir mi? Etmiş olabilir mi? Ya da idrak edilmesi gereken bir şey mi, yoksa tabii bir şey mi zaten? Hiçlik dururken, duruşu zaten varlığının temeli mi? Hiçlik mutlak olunca, kendi idrak etmese de zaten farkında olmadan zaten var mı? Mutlak hiçlikte zaman yok demiştim. İdrak, mukayese, gözlem, değişim yok demiştim. Ama acaba idrak yok ama mutlak idrak mi var? Yani kendiliğinden oluşmuş bir idrak yokluğuyla varlığını tecelli etmiş olabilir mi?

Bu da bana şu soruyu sordurtuyor. “Var olmak” istenip de yaratılan bir şey mi? Yoksa “var olma” mutlak idrak ile sağlanan bir tecelliden mi ibaret? Tecelli oluş, mutlak idrakin bir ifade biçimi mi? Tek ifade şekli mi, şekillerinden sadece biri mi?

Şu kesin ki, var oluş var. Çünkü illüzyon da olsa geçici de olsa var oluşun en büyük kanıtı kendi varlığımız. Ben varsam, sen varsan, her şey var olmak üzerine kurulmuş. Olay var olmak ya da olmamak değil aslında. Var olmamak diye bir şey yok. Varlık dünyamızda var olan, tecelli bulan, bizden olanların dışındakileri, ötekileri var oluştan öte, yani yok sayamayız.

Var oluş var ve bu var olan şeylerin ne olduğu değişebilir. Bu bize bazen boşluk, bazen hiçlik olarak görünebilir. Bilmediğimiz şeyler zihnimize yansımadığı için henüz var diyemeyiz, ama bu onların var olmadığı anlamına gelmez. Benim idrakımda var olanı idrak edebiliyorum. Ve bilmediğim idrak edemediğim şeyler var. Onlar var diyemeyebilirim. Ama bu var olmadıkları anlamına gelmez. Sadece benim zihnimde, idrak boyutumda var değiller o kadar. Çünkü benim gözümden varoluş benim gördüğüm bilebildiğim kadar vardır. Benden daha çok bilen idrak eden birinin varoluşu, varlıklar dünyası daha geniştir. O zaman, varoluş göreceli bir kavramdır. Ama gerçek midir bu varlıklar? Gerçeği benim gözlemim mi belirler, yoksa benimki göreceli bir gerçeklik mi? Mutlak gerçeği kim bilebilir? Hakikat denen şey tek midir? Yoksa hakikatin suretleri her zihin kadar çok mudur?

Benim gördüğüm, hakikat tektir, çünkü benim gördüğüm gibi gören benden öte yoktur. O zaman ortak bir tane hakikat var mıdır? Kolektif bilinç kolektif bir hakikat yaratır mı? Hakikat göreceli midir yoksa? Ve suretleri de göreceli ve değişen?

Mutlak varlık ve hakikat bir güneş gibi olabilir. Tek başına ve sabit, güçlü bir şekilde duran, var olan. İçinde başka var oluşları barındırmayan ve ben tek var oluşum diyen. Ama ondan uzaklaştıkça başka varoluşlara ışık tutan, aynalık yapan, yüzünü göstererek ötekinin varlığıyla varlığını ifade etmeye devam eden.

Gelelim astrolojiye. İşte, zamanın, mekanın, maddenin var olduğu tüm var oluşlarda, mutlak her şey ve hiçlik arasındaki bütün melez katmanlarda bir şekilde hep var olacaktır.

Bizler birbirine bakıp varlıklarını tespit eden, varoluşlarını onaylayıp varlıklarından haberdar olabilen zıt enerjilerin, maddesellik ve hiçliğin içinde var olduğu boyutlardan birinde yaşıyoruz. Kiminde daha yoğun kiminde hiçliğin daha çok olduğu bir sürü evren. Ve bu karşılıklı gözlemlemelerle bu varoluşlar kendi hakikatlerini idrak seviyelerine göre oluşturuyor ve öğrendikçe gelişiyor, değişiyor ve varoluşlar, hakikatler form değiştiriyorlar. Kuantum düzeyde çeşitliliğin olduğu bir varoluş denizindeyiz. Neden varız dediğimizde aklımıza binlerce soru geliyor. Ama var olmaktan kaçış yok belli ki. Çünkü yokluğun, hiçliğin en mutlak hali bile bir varoluş. Var oluyor olması aslında hiçliğine bir tezat ve kendi içinde yarattığı bu tezat durum kendini görmesine, hiçliğini ve karşılığında var olmanın ne demek olduğunu anlamasına neden oluyor. Var oluşun yoklukla aynı noktada bulunmamasından dolayı varım, yokum kaosu bir girdap oluşturuyor ve bu girdabın oluşturduğu momentumda sayılamayacak olasılıkta varoluşlar tecelli buluyor.

Var olmamak ne mümkün. En var olmadığında bile, hiçliğin tek olduğunda, sen o tekliğinle, tekilliğinle bir varsın bir yoksun. Masal gibi. Bir varmış bir yokmuş.. İşte mutlak varlık ve mutlak yokluk arasında yaşanan her şey bir masaldan ibaret.

Bu ne çılgınlık. İnsan düşündükçe çıldırası geliyor. Bu nasıl bir paradoks? Ve bu paradoksun iki ucu aynı anda var olamıyor ama olabiliyor eğer aralarında tarifi imkansız olasılıklar oluştururlarsa. İşte o zaman başladı dualite. Ne zaman? Mutlaktan beri işte. Zamanın olmadığı bir andan beri. Ve “var” dediğinde başladı zaman, tik tak, tik, tak…

Tik, tak, tik, tak zaman akar, mekan var, madde var. Olasılıklar katrilyonlarca. Peki neden var olasılıklar?

Zaman. En büyük öğretici. Satürn. En büyük öğretmen. Zamanın efendisi.

Zaman oldukça geçmiş ve gelecek olacak. Mukayese, ders çıkarma, pişmanlıklar, hayaller, planlamalar, dönüşümler, gelişimler, değişimler, büyümek hep olacak. Zaman varsa, o her şeyi planlayacak, oluşturacak, bir iplikle dokur gibi dokuyacak. Zaman varsa o her şeyin nedeni, iskeleti ve oluşma gerekçesi. Ustalığın, toyluğun, emeğin, çabanın, öğrenmenin, umut etmenin, hayal etmenin, hayal kırıklığının, yaşlılığın, korkunun, hızın, heyecanın, her kelimesinin anası babası.

Zaman varsa “var” olmuş demek. Mutlak yokluk ve mutlak varlık arasında var olmanın hem arasındakilerin hem mutlakların var olabilmesinin tek yolu zaman. Ya mutlaklar var ama yok olacaklar, ya da mutlaklar aralarında dans edip koca bir okyanus, nehir ne dersen de, oluşturacaklar. Bir zaman nehri.

Hayat, varım demek, tecelli olma, ben, ego, hepsi böyle olabilir ancak. Mutlağın kendini bilebilmesinin yokluğun var olabilmesinin tek yolu bu.

Yokken varım, varken yokum demek. Tam zıttını görebilmek. En zıttını kabul ettiğin an, kendinden o zıttına akan o yol üstünde katrilyonlarca yeni hakikatler olduğunu tecrübe etmek. Ve öyle, ve böyle, ve şöyle bin bir türlü varoluşun aynı anda kendi küçük hakikatlerinde var oluşlarını deneyimlemesi demek. Aynı anda sahip olunan farklı zaman boyutlarından bahsetmiyorum bile…

Mutlak hakikat bu mu?

O yüzden mi bir kadın bir erkek bir araya geldiğinde kendi var oluşlarını bir çocuk ile tecelli ediyorlar (milyonlarca olasılık arasından).

Ve bu demek mi ki, hem kendini hem kendinden ötekini ve her kendinden ve ötekinden kalan aradaki katrilyonlarca olasılığı var etmek, yaratmak mümkün, eğer ki kendi zıttını görürsen, ona bakarsan ve varlığını kabul edersen.

Neden? Neden böyle?

Çünkü bir tek ben yokum Bir tek sen yoksun. Benim olmam sana bağlı. Senin olman bana bağlı. Ve aramızda yarattığımız her şey bizlere bağlı. "Ben" deme. Ne kadar "sen" dersen o kadar "ben" olursun. Ego (ben) denen şey, “ben olmak” istiyorsam, önce sana bakmalıyım.

Çünkü ben "ben" olmak için bana bakarsam sadece, ben beni göremem ki. Kendimi idrak edebilmem için seni görmem gerek. "Sen" varsan bilirim ki "ben" varım. Seni görürsem aramızdaki milyonlarca olasılık ile değişimler olabilir, ve öğrenme devam eder. Ve ancak o zaman sen, ben oluruz ve bizler olduğumuzda başkalarını da var edebiliriz.

Hepimiz ya hep beraber varız, ya hiç yokuz. Tüm varoluş içinde birbirimize muhtacız. Zamanın akması, değişmeye devam etmek ve öğrenmek için. Tüm varoluş var olabilmek için kendimizden ötekilerine muhtacız. Hepimiz aynı tekliğin, aynı sistemin, aynı mutlakiyetin tecelli olmuş halleriyiz. Ve birbirimizi görebildikçe kendimizi var edebiliyoruz. Karşımızdakini var edebiliyoruz. Ve aramızdaki tüm olasılıkları var edebiliyoruz.

Ve Satürn. Tüm bu alemlerin efendisi, öğretmeni, zamanın efendisi. Tik, tak, tik, tak, var oluş tik tak tik tak dokunuyor özenle.

Jüpiter ise sanki mutlak uçları temsil eder gibi, hep uçlara ulaşmaya çalışıp, mutlak hakikate ulaşmaya çalışmayı, o mutlak bilgiyi öğrenmeye ama asla oraya ulaşamamayı, çünkü o diyarların hep bilinemeyecek diyarlar olduğunu hatırlatıyor bana. Ama o yine de umut ile uçlara yaklaşmaya ve sonsuzluğa akmaya devam ediyor, ve bu yolculuğunda hep deneyimler kazanıyor.

© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page