top of page
Ara

KARANLIKTA YÜRÜMEK

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 22 May 2018
  • 2 dakikada okunur

Ok yaydan çıkmış bir kere. Ruhlar başladıkları bu yolculuğu devam ettirecekler.

Nereye kadar?

Bunu kimse bilemez. Tek bilinen, şimdi. Şimdi, her an, adım adım veçhesini değiştiriyor.

Hayal edilemeyenler, zamanla bir bakmışsın var oluyor, yaşanıyor, bilgisi ruha işleniyor ve yerini yeni hayal edilemeyenler alıyor. Ok bilinmeyene ilerledikçe, etrafını bilinene çeviriyor ve bunu idrak etmeye çalışıyor. Deneyimin sonunda geriye sadece ruha işlenen duyguların anıları bilgi olarak kalıyor. Biri işlenirken daha, bir bakmışsın bir yenisi gelmiş bile.

Karanlıkta bir mum ile yürümek gibi. İlerisi boş bir karanlık ve bilinmeyenlerle dolu veya boş iken mumun aydınlattığı sınırlar içinde görebildiklerimizden ibaret farkındalıklarımız. Ve o an hisettiklerimiz de.

Derken bir adım attığında bildiğin, gördüğün gerçeklerin bir kısmı karanlığa gömülürken önünde bir adım yeni gerçekler açılıyor. Bir adımla geride ışığın bir zamanlar aydınlattığını bırakırken, aynı zamanda karanlıkta aydınlanan yeni yerler görüyorsun.

Eskiyi yıkıp yeniyi kucaklamalısın. Eskiyi bırakabilmek ve yeniyi kucaklayabilmek.

Mumun, ışığın sınırları insanda güven duygusu yaratıyor değil mi? Sanki evindeymiş gibi. İlginç ki, çemberin çapı ve o sınır hep merkezinden, yani elindeki mumdan belirli bir uzaklıkta. Ve sen o sınırların hep ortasındasın. Sınırın kenarına gelmen elinde o mum varken imkansız. Sınıra yürüdükçe sınır da ilerliyor. Ve o yüzden hep aydınlık etrafın. O ayaklar merak ile bir adım daha atıyor. Bilinmeyen karanlık yerlere, diyarlara gitmek için. İyi ki sınırlar var. Böylece her adımda yeni bir şey görmek heyecan verici. Ve çemberin içinde olmanın verdiği güven. Ve içindeki aydınlık bölgede öğrendiklerin. İstersen durup hep aynı aydınlık çemberin içinde kalabilirsin. Ama çember hep olacaksa, yürümende ne sakınca var?

Yürüdükçe yeni şeylerle yüzleşmek bazen güzel, bazen şaşırtıcı. Yürüdükçe bildiğin bazı şeyleri geride bırakmak bazen hafifletici, bazen üzücü, bazen zor. Hiçbir şeyin kalıcı olmadığını bilerek yürümek, yürümek, yürümek. Ve manzaranın sürekli değişmesi. Çemberin içi sürekli değişse de çember var olmaya devam ediyor.

İşte çemberin bu sabit sınırları belli yapısının ifadesi Satürn. Karanlıkta henüz aydınlanmamış olanın birden aydınlanması(ilk aydınlanma) da Uranüs gibi. Mum ateşi, her şeyin başladığı o kıvılcım bir Mars gibi. Ve onu taşıyan bir insan Venüs gibi. Meraklı gözleriyle ışığın aydınlattığı bölgeleri inceleyen bir Merkür. Ve tek bildiği yer bu çember evi (Yengeç – Oğlak) . Buraya bağlılığı derin. Güven duygusu veriyor Satürn’ün kalıcı çember sisteminin var olduğunu bilmek. Ve çemberin çözülmeyeceğini bilmek.

Dışarıdan biri baksa ne gördüğünü söylerdi?

Diyeceği şey bir insan görüyorum mu olurdu? Yoksa ışılı kocaman bir küre ve içinde elinde mum olan bir insan görüyorum mu olurdu?

Ben (Güneş) dediğimiz şey hangisi olurdu?

Yaşam kaynağımız, aklımız, zekamız, duygularımız, güvence altına aldıklarımız ve sahiplendiklerimiz bizi biz yapan, beni ben yapan ışığımın yayıldığı her yer, aklımın erdiği her yer, duygularıma dokunan her yer, kendimi güvende hissettiğim her yer benim evim. Sadece bedenim değil evim. Ben ve çemberim, benim. Ve ben durabilirim hiç yürümeden. Ya da yürüyebilirim, koşabilirim. Ama ruhum meraklı ve bedenimi yürütmek istiyor.

Merakınız ve ışığınız bol, gözleriniz açık, ayaklarınız güçlü olsun.

© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page