top of page
Ara

ZAMANIN ÖTESİ

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 26 May 2018
  • 5 dakikada okunur

Chiron ile ilgili birkaç yerden yazılar okudum. En aklımda kalan kısımları, iyi bir öğretmen, şifacı olması. Ama bir gün kendi öğretisinin sonucu yaptığı bir ok kendini yaralıyor, ölümsüz olduğu için de geçmeyen bu yara sonsuz bir ızdıraba dönüşüyor. En sonunda ızdırabını sonlandırmak için ölümlü olmayı seçiyor ve acısına bu şekilde şifa buluyor. Bu süreçte kendini şifalandırmak için yaptığı arayışların hiç biri kendine ilaç olmazken başkalarına ilaç, şifa oluyor. Ama kendi ilacının ızdırabının sonunun ölümden geçiyor olması, bence bize iletebileceği en sessiz ve gizemli son bilgi, ne yazık ki öldüğü için biz bu öğretinin devamının ne anlama geldiğini bir öğretmenden alamıyoruz, herkes bunu kendi deneyimlemek ve öğrenmek zorunda. Benim anladığım bu.

Öğrenmek ve de öğretmek acı bir süreçtir. Bu süreç gelişmek, tekâmül etmek ve hep daha ileri gitmek istemek ile ilgilidir.

Bu öğrenme sürecinde ve yaşanan onca ızdırabın sonunda son bir bilgi kalsa, bu olsa olsa ölüm bilgisi olurdu. Ölüm, bilinen zamanın kendisi için bitmesi ve ölümü geçip yeni bir dünyaya doğabilmek. Yarı insan yarı hayvan Chiron’un ölümsüz iken bilemediği tek bir şey vardı, o da geçmeyen ızdırabının (öğrenme süreci) son dersi, ve de şifası ölüm. Baş üstad, öğretmenlerin öğretmeni, zamanın yöneticisi Satürn’ü aşmak, zamanı aşmak için, zamanın ötesini bilebilmek için aşılması gereken tek şey vardı, o da zamanın bittiği, zamanın en dış duvarı ölüm. Tabi aslında bu ifade duvarın içinden konuşan biri için böyle. Çünkü karanlık bölgeye geçiş, bilinmeyene geçiş, idrakın dışına geçiş yani bir nevi idrak dışı yani yok oluş gibi görünebilir duvarların içinden, sistemin içinden bakan biri için. Ama duvarların içini öğrenip bitirmek ızdırap vermeye başlar bir zaman sonra. Öğrenme, gelişme isteğinin, daha fazlasını bilmek istemenin verdiği bir ızdırap. İçin içine sığmaz ya. Aynı 9 ayını dolduran bir bebeğin artık yerine sığamaması gibi ve duvarların ötesine geçebilmek, ayaklanıp yürüyebilmek, daha da büyüyebilmek için, yeni dünyalar keşfedebilmek için içinde olduğu dünyayı terk etmesi ve bambaşka bir dünyaya doğması gibi.

Chiron ölümsüzlüğünden vazgeçerek ve ölümü seçerek son verdiği ızdırap ile daha da yeni bir dünyaya, bilmediği, öğreneceği bir dünyaya açıldı belki de. Çünkü öğrenmenin de, öğretmenin de bir sonu yok. Hiçbir bilgi mükemmel ve kati değil. O bilgiler sadece içinde bulunulan zamanın ve mekanın sınırları içinde gerçekliğini koruyabilir sadece. Gün gelir gerçek bildiklerin, yarattığın kuramlar oku, yay burcunun oku gibi ileri attığında sonsuza kadar gidemez, bir yerde bir yere düşer ve saplanır. Oku bazen boşluğa, bazen başkasına bazen bakmışsın kendine saplamışsındır. O oku çok uzaklara büyük umutlarla fırlattığında büyük sevinç yaşarsın ama nereye düştüğünü ve nasıl bir etki yarattığını ancak düştüğü yer, saplandığı kimse deneyimler, anlar. Ta ki bir gün kendi attığın ok dönüp dolaşıp sana da saplanana kadar. O zaman bilirsin, bildiklerin öğrendiklerin, öğreteceklerin ne kadar yükseğe de atsan, eninde sonunda yer çekimine yenik düşecek ve toprağa, insana ve de kendine saplanacak, iyi veya kötü. O zaman anlayacaksın her şeyin ölümlü olduğunu, idrak edilen gerçekliğin bu dünyayla sıkışmış(kısıtlı) olduğunu, aşamayacağın bazı duvarlar olduğunu. Öğrenmek güzeldir, keyiflidir, eğlencelidir, bildikçe bildiğini sanmak sanki sonsuza kadar sürecek sanırsın. Ta ki o bilgi okları yere düşene kadar. Yer çekimi, madde, zamanın sınırlarını, bilginin gerçekliğinin zaman ve mekana göre göreceliğini ve geçiciliğini, sıkışmışlığını. Bu okyanusun içinde tutulan bir akvaryumun içinde yaşayan bir balık gibi olmak gibi bir şey. Ya da artık yerine sığamayan anne karnında bir bebek. Belli bir zaman sonra gelen o sıkışmışlık ve ızdırap, yaşamın acılı hale gelmesi ve şifa arama isteği.

Sonuç; Satürn’ü aşmak, Satürn’den kurtulmak, yeni realitelere geçiş. Yöntem: Izdıraba nihai sonu verecek ölüm, dönüşüm, şu anki realitenin yıkımı ve yok edilerek dönüşüm için fırsat yaratmak. Yani ölüm. Pluton.

Chiron bu yolu seçerken ve Satürn’den yola çıktığında gideceği tek bir yer vardı elbet. Uranüs. Chiron gökyüzünde izlediği yola bakıldığında hep Satürn ve Uranüs arasında gider gelir. Sanki Zaman duvarından kaçıp bilinmeyene gidip gelen bir elçi gibi. Sanki her gece rüya görüp sabah hayal meyal hatırlayıp unutmak gibi. Veya Chiron’un içindeki hayvanla insan arasında gidip gelmesi gibi belki de. Aynı Chiron’un mahkum olduğu yaradılışının bir parçası olan hayvani dürtülerine teslim olmak yerine özgür iradeye sahip insan olmayı seçmek istemesi gibi Satürn’ün mahkum eden duvarlarından kaçıp bilinmeyen gerçekliklere yolculuk yapmak gibi.

Uranüs, büyük ani aydınlanma, uyanma. Merkür Satürn dünyasının bilgilerini idrak edip öğrenmek için kullandığımız dil, bilgi akışı. Jüpiter de dünyevi bilgilerin, Satürn realitesinin içindeki daha da büyümüş, sentezlenmiş, yayılmak isteyen üst bilgileri gibi, yayın okları gibi. Hep uzağa bilgi yaymaya çalışan bir öğrenci, öğretmen gibi, ve de hevesli ve geleceğe umutla bakan. Ta ki Satürn ona duvarlarıyla limit koyana kadar. Kendi aralarında genleşme daralma savaşları, gerilimleri ve bolca taşlamalar ve yaralanmalarla binlerce chironlaşmış insan bu ızdırapla patlama noktasına gelip, kendini şifalandırmaya karar verdiğinde aslında tüm bu ızdırap ve savaşın da geçici olduğunu ve gerçekliğinin sadece zamana ve mekana bağlı olduğunun ve her şeyin geçiciliğini kabullendikleri ve kendilerini bu dönüşüme teslim ettikleri anda yok olmanın aslında yok olmak olmadığını sadece bir illüzyonu ve yarattığı sahte acıların da yok oluşu olduğunu, ölümün ve plutonik dönüşümün yeni açılan bir realite kapısı ve ardında keşfedilmeyi bekleyen yeni bir bilgi havuzu olduğunu görecekler. Satürn adasından yola çıkmış gemilerdeki binlerce chiron arkadaşımız Uranüs gemisiyle Neptün okyanusunda yenidünyaların keşfine başlayacaklar.

Uranüs yeni keşifleri, yeni fikirleri, henüz var olmamış olanın keşfi ve ifadesi, aniden beliren idrakın dışındaki o gelecekte olan bilgiyi, buluşları ifade ediyor. Yeni bir dil, yeni bir göz, yeni manzaralar ve deneyimler. İşte Chiron böyle Satürn ile Uranüs arasında gidip geliyor. Gerçek ölümsüzlük yolculuğunda ölümü seçerek Satürn’ü terk ederek başlıyor.

Bir de şu var. Uranüs kova burcunun yöneticisi olarak aslan burcunun yöneticisi güneşin tam karşıtı. Yani aslında güneşin karşıtı olması da zamanın karşısında olduğunu, güneşin şimdide kendini ifade etmesi, sahnede görünen olmasının karşısında Uranüs’ün de kendini henüz sahneye koymamış, görünmeyen, ifade edilmeyi bekleyen, karanlıktaki yaratıcı ifade biçimlerini, potansiyellerini, henüz yazılmamış gelecekte keşfedilecek ifade biçimleri, var oluş biçimleri olduğunu sanıyorum. O yüzden Uranüs hep aykırı, alışılmadık, sanki geleceğin normal karşılanacak sahnelerinin şimdide garip karşılanmasının sebebi.

Bana bu yazıyı yazdıran ne?

14 Kasım’da güneş 22 derece akrepte benim Uranüs’üme kavuşum ve ay 22 derece boğada benim Chiron’uma tam kavuşum. Bu dolunayın benim için anlamını düşünürken yazdım bunu. Dolunay belki de en aydınlık gece. Gündüzleri görmek kolay, ama günün diğer yarısı kör gibiyiz karanlıkta. Her şey karanlık ve kör olmuş gibiyiz aydınlıkta ve aydınlanmaktan uzak. Oysa o sabah gün ışığında gördüğümüz o pırıl pırıl manzara yine aynı, aynen orada, ama bakan göz göremiyor işte karanlıkta. İster istemez korkuların, endişelerin kontrolündeki algımızın gözleriyle karanlıkta, görünenin, var olanın tüm güzelliklerini kötü ve öcü olarak görüp, korkup kaçıyoruz gerçek yüzünü görmekten. Aydınlıklar hep iyi, karanlıklar hep kötü. Doğumlar hep iyi, ölümler hep kötü. Bilinenler güven verici, bilinmeyenler ürkütücü. Yabancılar çok korkutucu, uzak durulası. İşte bu dolunay hem de süper dolunay, karanlıkların gecelerin, bilinmeyenin kabak gibi ortada olacağı, en aydınlanacağı ender fırsatlardan biri. İçimdeki karanlığa göz atmak için verilen bir el feneri, güzel bir fırsat. İnsan her zaman dipsiz kuyulara bakmaya cesaret edemiyor. Tabi önceden de dediğim gibi, aslında manzara aynı. Aslında bizim bakacağımız şey bizim göreceğimizi sandıklarımız, korkularımız, endişelerimiz. Belki bu sefer bu kadar aydınlıkta endişelerimizi, korkularımızı hayal kırıklığına uğratabiliriz, onları yenebiliriz.

İşte benim de dolunayın tam da vurduğu nokta Chiron’um ne kadar enteresan ki. Yani dipsiz kuyunun dibindeki hayali, korkulası, çekindiğim canavarımmış Chiron. İçimdeki Chiron’u tanıma vakti gelmiş. Zaten 7. Evde bir de, yani güneşin battığı yer, o bölgeler en karanlık bilmediğim aşina olamadığım kontrolüm dışındaki bölgeler. Chiron’u tanımak istiyorum. Chiron kim?

© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page