KASIRGANIN GÖZÜ
- Hande G
- 24 Eyl 2018
- 3 dakikada okunur
Kafamda birçok fikir var ve bir nehir gibi akıyor. Anlık düşünceler yakalıyorum, bir süre tutabiliyorum o anı ve anlamlı bir şeye dönüşüyor. Ama bir rüyadan uyanır gibi, bıraktığım anda uzaklaşıyor benden. Hayal meyal hatırlıyorum sonrasında. Ama yine de unutmuyorum. Çünkü tohumları ekilmiş oluyor bir kere. Aradan zaman geçiyor. Hatırlamak istediğimde o fikri hemen hatırlayamıyorum. Çünkü derinlerden çıkarmam gerekiyor. Bu yüzden okyanusa dalmam gerekiyor. Benim için düşünme süreci böyle bir şey. Bir nefes alıp dalmak gibi. Yavaş yavaş daha derine inmek gibi. Sanırım bu yüzden biriyle konuşurken düşüncelerimi bir anda dile getiremiyorum, çünkü benim önce yavaşlamam ve derinleşmem lazım. Ve her dalışta biraz daha derine iniyorum. Karanlık, belirsiz suyun içinden çıkanlar beni şaşırtmaya devam ediyor. Ve mutlu ediyor. Çünkü bilinmeyene yolculuk gibi gözüken bu derin, karanlık yolculuk aslında tam tersine beni daha çok aydınlatıyor. Karanlığın ortasından geçip aydınlığı bulmak…
Uzan zamandır zihnimde beliren bir imge var. Kasırga. Daha doğrusu kasırganın gözü. Bir hortum büyük veya küçük fark etmez, yüksek hızla dönerken merkezi yani gözü hortumun en durağan, etkilenmeyen noktası. İşte bir insan da hortumun gözünde kalmayı becerebilse nasıl olurdu? Bulunduğu nokta dışında her şey, her yer çılgıncasına dönüp her şeyi sürüklerken tam ortasında duran bir insan bunların hiçbirinden etkilenmese nasıl olurdu? Hayatı bir hortumun gözünden yaşamak… İşte bunu düşünüyorum bir süredir.

Tüm çılgınlıkların, esaretlerin, etkileşimlerin ortasında sessiz, sakin ve huzurlu, etkilenmeden kendin olarak sabit ve sürekli kalabilmek. Ve etrafını bu sakinlikte izleyebilmek. Hortumun kenarında bilinçsizce savrulmak hayat sahnesinde kendine verilen rolleri oynamak gibi bir şey sanki. Hayatın içinde olurken, yaşarken, kendini çok fazla o role kaptırıp kontrolün kendi olmaması ve dönüp durmak, dönerken tozu dumana katmak ve çarpmak bir yerlere. Artık ne çıkarsa bahtına. Ya da insanın tam merkezde olması, bir oyuncu yerine gözleyen, izleyen olabilmeyi becerebilmesi. Bir an oyunun içinden çıkıp oynayanlara bakabilmek ve kendini de oynarken ve de dururken görebilmek. İyi bir gözlemci olabilmek ve hortumun gözü olabilmek demek tamamen objektif olabilmek demek. İşte o an aslında An’da olmak ve hayatın içindeyken An’da kalabilmek her an kendine bakabilmek çok zordur. Sadece kendini içinden çekip alabildiğinde hayata içinden değil dışından bakabildiğinde o çemberin tam merkezinde ve içindesin demektir. Komik değil mi? Dışında olmak içinde olmak demek. Yaşamın dışında olmak demek An’da olmak şimdide olmak demek. O zaman yaşam denen şey hangi zamanda? Sadece an var ise yaşam aslında yok mu? Yani aslında fırtına yok mu? Hortum bir illüzyon mu? Ya da var olmak demek aslında aynı anda iki tarafta veya daha fazlasında da birden olmak mı demek? Belki de farkındalık denen şey bu farklı pozisyonların birbirini görebilmesi ve iletişim kurabilmesi mi demek? Biraz kuantum fiziğini anımsatıyor bu durum bana. Kuantumda parçacığın aynı anda farklı yerlerde olabilmesi, bir yerde hem olması hem olmaması. Ya da kuantumda kuantum dolaşıklığı denen durumun bizim bilinç hallerinde de yaratılması ve hem hortumun içinde hem de dışında bulunan zihinlerimizin iletişim kurması mümkün olabilir mi? İnsan kendi kendine monolog bir iletişim kurarken aslında çok boyutlu bir varlık olduğunu idrak etse kendi içinde çok boyutlu zihinsel hallerin iletişim kurabilmesi mümkün olur muydu? Bu önemli bir konu benim için, çünkü daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi insan Ben’i Sen üzerinden aynalık yoluyla tanıdığı için insan kendini kendi içinde zihinsel boyutları arasında da aynalık yaparak kendi içinde deneyimleyip bulabilir mi? Belki bir yere kadar evet..Buna ayrıca bir yazı yazacağım ilerde…
Eğer bu konuyu astrolojiye bağlayacak olsaydım derdim ki: Hortumun merkezi Kova-Uranüs (Hayata objektif bakabilen ve hayatın içine katılmayan, sadece gözlemleyen, yaşamayan). Hayatın dönen çemberi ise Aslan-Güneş (Hayat sahnesi dramalar ve subjektif olduğumuz alan. Yaşamın, canın ta kendisi. Çember, güneş sistemi).