KEŞİF
- Hande G
- 17 Mar 2019
- 4 dakikada okunur
Aslında yazacak o kadar çok şey var ki, neresinden başlayacağımı şaşırıyorum bazen. Ama işin ilginç yanı, her birinin dönüp dolaşıp birbirine bağlanıyor olması bir şekilde. Sanki sadece dizilimler ve vurgular değişiyor ama hepsi aynı yere varıyor gibi.
Bugün aklımda akan birkaç kelime ve kelime öbekleri var. Bunlar:
Eter
Kalp ve damarlar ve sevmek
Öfke, şiddet
Kabullenme, görmek, affetmek
Dinginlik ve şefkat, sevgi
Bir süre önce bahsetmiştim eter maddesi olabilir mi varsa nasıl bir şey olabilir diye. Bazen düşünüyorum eter aslında ateş, hava, su ve topraktan sonra gelen bilmediğimiz 5. Bir madde olabilir mi, ya da 4 elementi taşıyan, birbirine dönüşmesine yardım eden bir taşıyıcı, aktarıcı, dönüştürücü m sadece?
Eğer 4 element de aslında enerjinin farlı form ve frekansları ise, bu enerji bir yerde bir kanalda, taşıyıcıda mı akmalı?. Yoksa akış sadece enerji farklılıkları ile doğal olarak mı gerçekleşiyor?
Şu an penceremin kenarında camım açık bir şekilde oturmuş düşünürken bir an kendimi kuş seslerine kaptırdım. Ve aradığım cevaplar içinde kaybolmuşken aslında hakikatin hep var olduğunu ve cevap verdiğini fark ettim yeniden. Evet kuş sesleri.. Ben dışarıyı göremiyorum şu an ama o kuşların orada olduğunu biliyorum çünkü var olurken çıkardıkları sesleri duyuyorum ve o yüzden biliyorum o kuşlar orada dışardalar ve varlar. Ben o sesleri havanın iletmesi ile ve kulaklarımla duydum ve bilgisi bana ulaştı. Aslında çok basit bir şey değil mi? EE bunda ne var herkes bunu biliyor değil mi?
Evet, biliyor ama aynı mı bakıyor peki? Benim bakış açımda şu an beynimde bir anda şimşekler çaktı, ya peki senin? Bende aydınlananları ve açılan perdelerden bahsetmeliyim ki her an unutabilirim…
Tüm bu elementler, ateş, toprak, hava ve su. Bunların hepsi bizim 5 duyu organımızla algıladığımız elementler. Yani gerçekler, gerçeklik algımız ve varoluşta tanımladığımız elementler doğası tamamen bizim 5 duyu organımızla kısıtlı. Ben bir ışık görebiliyorum, ben güneşin sıcaklığını tenimde hissedebiliyorum, ben havada yayılan çiçek kokularını koklayabiliyorum, ve tadabiliyorum, suyu hissedebiliyor, hatta havadan bile koklayarak içime çekebiliyorum….Ve bu daha böyle gider…
Peki, 5 duyumuz kadar mı element var bu var oluşta? Yoksa elementler bu kadar olduğu için mi sadece 5 duyumuz gelişmiş? Daha ne kadar farklı element varyasyonlarının olduğu evrenler, boyutlar var ve bunları anlayabilen duyuları ona göre öyle gelişmiş farkındalıklı yaşayanlar?
Bu bildiğimiz 4 elementi barındıran bu dünyanın üstünde yaşadığı ona uyumlu bir varlık parçası mıyız? Dünya mı bizi bu şekilde evrimleştirdi yoksa biz geliştirdiğimiz 5 duyu yeteneklerimiz sayesinde mi bu dünyayı böyle algılıyoruz?
Ya peki gördüklerimiz, duyduklarımız, tattıklarımız, kokladıklarımız, dokunduklarımız eksikse? Ya sadece algıladıklarımızdan ibaret değilse bu dünya? Sadece biz kendimizi görebildiğimiz kadar görebiliyorsak dünyayı da? Veya çok daha farklı sorular da sorulabilir…
Kendimizi keşfetmek ve bulmak demek yaratıcı ve esnek bakıp kendimizle ilgili yeni şeyler keşfetmek mi demek? Kendimizi bulmak için şaşırmak mı gerek? Yoksa aslında kendimizi keşfetmek demek dürüst olmak mı demek ve aslında hep var olan şeylere yaratıcı ve esnek bakıp farklı görebilmek, ve kabullenmek mi demek? Ve tabi kendini olduğu gibi kabul edip bağışlamak. Örneğin ben. Sevgi dolu ve şefkatli bir insan olduğumu düşündüğüm ve bunu sürdürmek istediğim için kendimi öyle görürken, dün kendime dürüst olup kabul ettim ki o kadar da şefkatli ve hoşgörülü değilim. Genel olarak bir durum olmadığında şefkatli ve hoşgörülü bir insanken bazı durumlarla karşılaştığımda kendimi kontrol edemediğim içimde gizli bir öfke olduğunu kabul ediyorum. Şu ana kadar bu öfkeyi çok sorgulamamış ve şöyle bir düşündüğümde bu öfkenin sebebi olarak hep dış faktörleri gördüğüm için sahiplenmemişken şimdi görmek istiyor ve sahipleniyorum. Ben bunu dün yaptığımda ve o öfkeyi kabul ettiğimde olan tek bir şey vardı. O da öfkenin azalması ve güçsüzleşmesi. Bir anda daha hafif ve huzurlu olduğumu fark ettim. Evet, içimde kontrol edemediğim bir şiddet duygusu patlamak ve çıkmak istiyordu ve ben onu gördüğümde sakinleşmişti. Açıkçası ben görme duyumla içimde patlayan bir ateş topunu görmüş, onun sıcaklığını hissetmiştim. Onu dinlemem gerektiğini ve neden nasıl var olmak istediğini ve neden böyle olduğunu bilmek istiyorum. Belki de içimdeki ateş de benim onu gördüğümü fark ettiği için sakinleşmişti. Olayı çözdüm mü ve bir daha geri döner mi bilmiyorum. O şartlara yine maruz kaldığımda eskisi gibi coşmadığını biliyorum.
Her insan öyle ya da böyle görülmek, fark edilmek ister. Ve görüldüğünü bilmek belki de aslında sevildiğini, onaylandığını ve takdir edildiğini, kabul edildiğini ve değer verildiğini anlamak gibi bir şey. Seni görüyorum ve farkındayım demek aslında karşı tarafı koşulsuz sevdiğini itiraf etmenin bir adım öncesi. Ve belki de bu yüzden kendimizi görmemiz ve farkına varmamız önemli. Kendimizi koşulsuz kabul etmek, koşulsuz sevmek için gerekli. Her şeyden önce kendimizi sevmek önemli, çünkü bunu başardığımızda severek bakan gözlerle, severek dinleyen kulaklarla, severek dokunan ellerle, severek tadan ve severek koklayan duyularımızla bedenimizin sınırlarını aşmaya ve kendimizin dışındaki dünyayı yepyeni sevgi dolu bir şekilde görmeye ve farkında olmaya ve sonra da koşulsuz sevmeye başlayacağız.
Şimdilik kendimizi yarım yamalak seviyoruz, kendimize yakın olan aile bireylerimizi, kabul edebildiğimiz arkadaş ve dost çevremizi, komşularımızı ve temas edebildiklerimizi yarım yamalak sevebiliyoruz. Çünkü yarım yamalak 5 duyumuzu kullanarak algıladığımız için fark etme kabiliyetimiz yarım yamalak. Kör topal ite kaka kavga barış yarım yamalak sevişiyoruz. Hele dünyamız. Onu da henüz yarım yamalak seviyoruz ve engin cevherlerini göremezken, aynı benim şiddetimden kaçındığım gibi onun şiddetinden de kaçıp korkarak yaşıyoruz yüzleşmek yerine.
İnsan kalbi atmaya başladı mı ölene kadar ne yaparsan durdurman senin kontrolünde değildir atmaya devam eder. Ve bütün bedenine onu besleyen ve işlev görmesini sağlayan kan ile tüm sıvı ve gerekli materyalleri ulaştırır ve bedene özen gösterir, onu yaşatmaya çalışır. İçimizdeki bu kalbin attığını her saniye takip etmediğimiz ve fark etmediğimiz gibi, kendimizi sevdiğimizi ve ona özen gösterdiğimizi de bilmeyiz, ama kalbimiz bilir. İçimizde kendimizi her daim seven ve özenen bir koşulsuz sevgi barındırırız ama bilmeyiz. O koşulsuz sevgiyi fark etmezsek sadece fizyolojik olarak sadece kalbimizle sınırlı kalır ve sahip olduğu alanı kan pompalayarak besler, sever ve özen gösterir. Ama o koşulsuz sevgiyi büyütebilirsek belki bedenimizin dışında yeni damarlar oluşturamayız ama göremediğimiz bağlar oluşur elbet ve sevme gücümüz ne kadar kontrollü olarak büyürse o kadar çok bütünleşebiliriz evrenle. Bir gün sadece tek bir koca kalp ve bir beden olana dek.
Peki ben bunca şeyi nasıl göreceğim? Gözlerim kısıtlı görüş alanı ile buna müsaade eder mi? 5 duyu buna yeter mi? 4 element her şeyi bir bedende birbirine bağlamaya yeter mi? Algı mekanizmam için 5 duyunun bilgi formu bana yeter mi? Kuşun olduğu bilgisi bana görmesem de yakınımda olduğu için hava yolu ile ses olarak ulaşabilirken, ben taa uzaklardakini hangi bilgi ve algı aracılığıyla fark edeceğim? Önce 5 duyuda ve 4 elementte ustalaşmam gerek. Önce kendimde ustalaşmam gerek, ve sonra büyümem, büyümem ve büyümem gerek.
Eter ile başladım konuya ama henüz oraya bile gelemedim J