top of page
Ara

SEMBOLİK ŞAKA

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 22 Mar 2019
  • 6 dakikada okunur

Bugün yazacaklarıma nereden başlayacağımı bilemiyorum, çünkü şaka gibi geliyor bazı şeyler. Ya evrenin bir şakası ya da insanların veya zihnimin? Zaman gösterecek…

Semboller ve anlamlar. Eskiden beri semboller gizli bilgileri aktarmak için kullanılıyordu. Ve sanki semboller sanki küçük birer anahtar gibi, açıldıkça içinden yeni yeni anlamlar fışkırıyor gibi bazen..

Eskiden beri sembolik düşündüğümü düşünürdüm, çünkü bazı şeyler gerçekten sadece kelimelerle veya olduğu gibi aktarılamıyor veya geçmiyor zihne. Hani bazen bir müzik dinlersin ve her bir notanın beraberken yarattığı bir semboller nehri akar içinden dinlerken ve çok anlam geçer. Veya bir resme baktığın zaman da. Ama şu bir gerçektir ki tüm bu geçen manalar zaten o yaratılanların içine sanat eseri olarak gömülmüştür ve yaratanın direk söyleyemedikleri yine dolaylı olarak karşı tarafa aktarılmıştır.

Ya peki daha büyük bir yaratıcı ve bilinçten bahsetsek. Yaratılmış her şey aslında konuşuyorsa sembolik olarak? Her an bir şarkı gibi titreşerek, her an bir tablo gibi görünerek, her an bir şiir gibi akarak sessizce, veya her ne tezahür ediyorsa ve o kadar aşikar ve o kadar sembolik ve tüm aşikarlığı ile keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi gizli ama apaçık her yerde ise?

Eskiden beri her bir bulut, her bir duvar, her bir ağaç, her bir formu olan her şey ve başka başka ne var ise bir mesaj taşır gibi bakardım, ve bu sembolik dilde evren ve var oluş ile iletişim kurduğumu düşünürdüm, ve birçok anlamlar da bulurdum. Bu aslında sadece şekillerle ve seslerle, renklerle de sınırlı değil. Her bir hareket, her bir insan davranışı ve olaylar, durumlar, tüm duygular ve fikirler. Her şeyde bir sembolik dil olduğuna ve her anlamda konuştuğuna inanıyorum. Yıllar içinde bu bakış açısı yüzünden zannedersem, her şeye yorumlar bir gözle baktığımdan, ve varoluşla ilişkilendirmeye çalışmaktan sanırsam, iyi bir gözlemci, izleyici olduğumu ve şeyleri birbirleri ile ilişkilendirip anlamsız gelecek şeylerden anlamlı hikayeler çıkardığımı düşünüyorum. Sanki aslında her şey gerçek iken bir o kadar da sadece aslında geçici ve illüzyon ve sadece o an için başka bir anlama hizmet ediyor gibi…

Belki de tüm bu dediklerim gerçekleşiyor da olabilir, ya da sadece benim beynimde gerçekleşiyor da olabilir. Gerçek hangisi bilebilir miyiz?

Ama şu son günlerde sembollerin dili şaka gibi geliyor. Sadece ben sembolleri gördüğümü ve tek taraflı izlediğimi zannederken, şu an sanki bana konuşuyor gibi. Konuşan ne şimdilik bilmiyorum…

Geçen gün bir fotoğraf gördüm, ve fotoğraftaki her bir şey daha önceden bildiğim gördüğüm şeylerin her birini sembolize ediyordu. Bu konuyu burada kapatıyorum şimdilik çünkü asıl o sembollerden birinin bende yarattığı bir görüntüden ve hatırlamadan ve çakan şimşeklerden bahsedicem.

Bir ejderha gördüm fotoğrafta. Ki aslında ejderhanın bende birkaç ayrı anlamı var, ama şu anki anlamı aslında benim ay düğümlerimi tarif ediyor olması. Hem de tam da olması gereken yerde, yani Güneş ve ayımın tam ortasında, sanki ruhsal amacımı ve nereye yönelmek istediğini hatırlatmak istercesine…

Daha önceki yazdığım bir yazıda (Bilinçaltı) gördüğüm bir rüyadan ve ve uyandığımda zihnimde asılı kalanlardan bahsetmiştim. Konu Uranüs ve geçmiş hayat ve geçmişin aslında gelecek olduğu ile ilgiliydi.

Aslında rüyaya geçiş aşamamda konuyla alakasının o zaman olmadığını ama şimdi gördüğüm bir şey söyleyeceğim. O zaman ve şimdiki zaman nasıl da birbiriyle bağlantılı şimdi daha iyi görüyorum. O gece uykuya geçmeden evvel yarı uykulu bir haldeyken ve gözlerim kapalıyken büyük çok büyük, devasa bir yılanın önüme kadar gelip sakince ve sadece izleyerek yüzüme ve gözlerimin içine baktığını unutamıyorum. Ben de heyecanlanmadan ona baktım ama ne yapmam gerektiğine emin olamadığım için kendimi koruma altına almak ve izole etmek istedim ve o kayboldu. Sonrasında ise uyumuş ve rüyalar görmüştüm…

Bunun ejderha ile ve kuzey güney ay düğümümle ne ilgisi var? Ejderha ve yılan aslında sembolik olarak benzerler. Ouroboros sembolü bütünlük ve devamlığın, hayatın, zamanın, bir döngünün sembolü olarak kendi kuyruğunu ısıran bir yılan ya da ejderha olarak resmedilir. Çok eski bir sembol olarak insanoğlunun bilinçaltında çok derin bilgileri içeren ve günümüze kadar gelmiş bir sembol. Astrolojide de Kuzey ay düğümü ejderhanın başı, güney ay düğümü de ejderhanın kuyruğu olarak bilinir. Güney ay düğümü yani geçmişimiz, nerden geldiğimiz, öğrendiğimiz dersler, bilgisine ulaştığımız ve konforlu alanımız olan ejderin kuyruğu iken asıl gitmemiz gereken öğreneceğimiz derslerin olduğu bilmediğimiz ama ruhumuzun amaçladığı yer olan ejderin başıdır. Ama genelde yanılınan bir nokta güney ay düğümünün temelli unutulması ve bırakılması gerektiği zannedilmesidir, oysa orası bizim en donanımlı olduğumuz ve oradaki donanımları kullanarak karşısındaki gölgesine gitmemiz yani ejderin başı olmaya çalışmamız gerekmektedir. Ouroborostaki gibi aslında kuyruk ve baş birbirini bütünlüyor, ve ikisine de ihtiyaç vardır.

Aslında hayat çemberi olan bu yılan gerçekten de kuyruğunu mu ısırmaya çalışıyor? Neden bana hiç öyle gelmiyor? Örneğin biz insanlar beynimize çok önem veririz ve orda yaşıyoruz genelde, ve tüm dünyamız ordadır. Ancak bedenimizin ve yarattığı dilin çok farkında olmayız. Hele ki beyne en uzak uzuvlar bizi en çok ele verenlerdir. Demek ki her bir noktamızı her an kontrol altında tutamıyoruz ve farkındalığımız çok olamıyor. Çünkü en uzak noktalarımıza sürekli bakmıyoruz. Ya peki hep baksaydık, izleseydik ve farkındalığımız gelişseydi. Kendini takip eden, izleyen bir zihin, ve zihin ve bedenin, duyguların, her farklı alanın bir olduğu bir öğreniş ve bilme hali. Gelişmek ve dönüşmek de böyle değil mi? Bir yılanın aslında yaptığı en uzağını görebilmeye çalışması ve kendi kuyruğunu takip etmesi olabilir mi? Peki kuyruğun bundan haberi var mı? Kendi kuyruğumuza sığındığımızda sahip olduğumuz başımız her ne kadar fark etmese de bize korkutucu gelmez miydi? Düşünsene bir yılan başı varmış ve doğruca sana bakıyor ve seni yemek istercesine kovalıyor J Kaçmaktan başka çare var mı? İnsanı oturduğu rahat koltuğundan kaldıran rahatsız eden bir şey. Aslında en güzeli o yılanın hep uyuması ve hiç uyanmaması, ki böylece sonsuza kadar o koltukta güvenle oturabilelim değil mi? Amaaa, işte o yılan belki de o zaman acıkabilir, ruhun gerçeklere acıkması gibi, ve kendi kuyruğunu gerçekten ısırabilir? Eğer yılanın kuyruğuna huzur yok ise çare yok, yol almak zorunda. Zaten hiçbir yılan, kuyruğuna bakmak isterken ve ona yol alırken, ve o ilerleme ile doğal olarak ilerleyen ve kendinden doğal olarak kaçan bir kuyruğu yemeyecektir, yiyemeyecektir. Aslında yılanın burada kendi sahip olduğu bilgeliklere bakarak ileriye yol alması ve o bilgeliğin farklı boyutlar kazanmaya devam etmesi ve süreklilik var diye düşünüyorum. Aynı hayat döngüsünde bizlerinde istemeden o spiral içinde zorla yol alması ve öğrenmeye devam etmesi gibi.

Örneğin ben kova güney ay düğümü özelliklerimden faydalanıp onları takip ederken kuzey ay düğümüm aslan olmayı öğrenmek ve ikisini birleştirmeyi öğrenmek zorundayım. Aslında burada amaç Aslan olmayı da öğrenmek değil, çünkü Aslan olmak o an o zamanda kullanılan bir araç dersi öğrenmek için. Bu yarın Yengeç de olabilir Başak da. Asıl ruhun amaçladığı şey kuyruk olmaktan çıkmak ve bir başı olduğunun farkına varabilmek, çünkü o yılan uyanırsa ve kuyruğunun farkına varırsa ancak bir başı olduğunu görecek ve ona yönelmek için kıvrılmaya başlayacak olabilir mi?

Bu da aslında yılanın derslerinden sadece biri bence. Çünkü yılanın ilerleyebilmesi için bütün kaslarını aynı anda kullanmayı öğrenmesi gerek, ve bunun için yılanın bir yılan olduğunu bilmesi ve bütün bedeninin farkında olması, kendini biliyor olması gerek. O yüzden kuyruğunu fark etmesi, onu takip etmesi aslında arada kalan bütün bedenini anlamasını sağlayacak şey olabilir. Ve bir yılan olduğunu idrak ettiğinde belki de aslında istediği gibi kıvrılabileceğinin de farkına varacak. Belki o zaman kontrolü sağlamayı öğrendiğinde yukarı tırmanırken yeri geldiğinde sadece başıyla yükselebilecek kim bilir?.

İnsanları hayvan özellikleriyle bağdaştırmak ne kadar doğru emin değilim. Ama kundalini denen ve kuyruk sokumumuzda uykuda olan kıvrılmış bir yılandan bahsedilir. Bu aslında uyanmamış ve aranmayan bir ruhu ya da zihni mi temsil ediyor? Ya da kendimizi? Ve bir gün uyandığında bir şekilde kendinin bir yılan olduğunu bilmeyen bir yılan olabilir mi? Ve tırmanması gerektiğini bile bilmediği bir çubuk yukarı doğru bilinmeyene giderken, kendisi orada daralmış ve sıkışmış hissederek bir çıkış yolu arıyor olabilir mi? Ve tırmanmaktan başka çare var mı buradan çıkmak için? Kendi başını göremeyen bir yılanın bakabileceği ve görebileceği kendine ait bir kuyruğu varsa belki de ona bakmak en iyisidir. Belki başlarda ısırmış bile olabilir kuyruğu J Zamanla yükselmek için ilerlemek için kendi kuyruğunu takip etmesi belki de en güvenlisi ve garantisi olmuştur. Ama bu çok zaman alan bişi olsa gerek yine de. Çünkü yukarı spiral bir şekilde çıkmak ne kadar az yükselirse o kadar çok dönmesini gerektirecek belli ki. Kendi kendinin rehberi olarak içinden çıkamayacağı kendi çarkını yaratarak yılan yükselmek zorunda. Ve kuyruğuna yani aslında kendine baka baka döner belki de. Hangi aşamada aslında kuyruk ve baş aslında aynı beden olduğunu fark eder bilemiyorum. Ama kendini kuyruk zanneden ve sürüklenen bir insan kendi başıyla karşılaşmaya ve onu kontrolü dışında hem kovalayan hem de yönlendiren canavarın aslında kendisi olduğunu öğrenmeye ne zaman hazır olabilir?

Ve asıl soru şu ki, yılan bunu öğrendiğinde yükselmek için hala kuyruğuna bakma ihtiyacı duyar mı? Kendine döngüler yaratmaya devam etmek ister mi? Ya da daha az dönerek ve daha çok yükselerek mi tırmanır? Ya da tırmanma gereği duyar mı artık? Artık yılan olduğunu öğrenince aslında yılandan sonra ne olacağını mı keşfetmeye başlar?

Şimdiye kadar kendini yakalamaya ve bulmaya çalışan bir yılan farkında olmadan yükselirken kendini anlamaya başladığında ve doğrulduğunda gözleri artık nereye bakar?

Kendini ararken ve yakalamak isterken gördüğü bir şey vardı, ya şimdi önünde ne olacak?

Bana gelecek olursak. Ben meraklı bir yılan yüzü gördüm bana bakan, ve şimdi düşünmeye başladım. Ben kendim olduğumu zannettiğimden ne kadar farklıyım, ve ne kadar daha büyük olabilirim? Kendimi, tüm bedenlerimi algımın dışında da olsa, ulaşabildiğim her bir zerremi ne kadar bilebilirim, kontrol edebilirim ve ayağa kalkabilir miyim?

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Uyan

İyileşmek için önce iyileşmeyi istemek gerek. İstemek demek, hasta olduğunu ya da bir sorun olduğunu kabul etmek demek. Bende sorun yok...

 
 
 
Hayat

Biraz Hakimsen, hakim olmayan birileri dilinin ucundan sonucunda bir açıklama beklerler. Seçim yapmanı isterler. Çünkü gerçeği, doğruyu...

 
 
 
An’ında Gelenler 4

Başkalarının doğrusuna uyarsan eğri ile eğri kalırsın ama sen de o da doğru zannedersin. Sen kendin dışardan koşullanmadan şartsız...

 
 
 

© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page