Aslında hep evde değil miyiz?
- Hande G
- 10 May 2019
- 4 dakikada okunur
Hiçbir şeyin aslında kaybolmadığı ve her şeyin birbirine dönüşerek birbirine fayda sağladığı bir evrende yaşıyoruz. Her şey aslında bütüne hizmet ediyor o şey her ne yapıyor olursa olsun. Bazı roller diğerlerine göre daha kötü algısı ise bizim için çok normal hale gelmiş bir durum ve bu yüzden herkes en iyi rolleri oynamanın peşinde sanki.
Bir vücudun en değerli ve önemli işlerinden biri olan atıkların atılması için barsaklar gerçekten de çok pis bir iş yapıyor gibi dursa da barsaklar oldukları şey için şikayet etmiyorlar ve bedenin bütünlüğü için çok kıymetli bir iş yapıyorlar. Ya da bütün hücrelerimiz en gelişmiş olduğu varsayıldığı için bir beyin olmaya çalışmıyor.
İyi ve kötü olarak değerlendirdiğimiz her şey gördüğümüz fayda ve zarar oranında hep göreceli ve ait hissettiğimiz alan kadar geniş aslında. Ve fayda gördüğümüzü sandığımız şeyler sadece içinde olduğumuz alan kadar fayda sağladıklarımızdan ibaret. Oysaki her ne oluyorsa aslında bütüne hizmet ederken biz bunları kendi kısa vadeli dar şahsi çıkarlarımıza denk düşmediği için kötü olarak değerlendiriyorsak o zaman asıl olan bütünün hayrından bir haberiz demektir. Bizim hayırlı ve iyi olarak değerlendirdiğimiz her şey sadece bize hizmet ettiği oranda bizim genişliğimiz kadar varlar. Bir insan düşün sadece kendine faydası olan ve hayatta faydalanmak istedikleri sadece kendine hizmet edebilecek şeylerden ibaret. Belki kendi için bir araba, bir ev, kariyer, iş güç vs. Her kendi dışındaki etkileşimlerinde iyi ve kötü olanlar kendi çıkarları kadar iyi ve kötü. Veya bir insan düşün kendi ve ailesi kadar geniş bir bütünlüğe sahip ve bütünün fayda alanı sadece bunlardan ibaret ve sırf ailesinin iyiliği için dışında kalan herkesi hiçe sayarak ve kötü varsayarak varoluşundan ayırabilecek. Evet, kendi dünyasında haklı gerekçeleri var ama o kadar, kendi çemberi dışındaki her şey bir anda düşmanı olabilir kendi fayda alanını korumak istediği anlarda. Bir insan düşün kendi ailesi ve ülkesindeki herkes kadar bir bütünlüğe, çembere sahip. Bütüne faydalı olma ve hizmet etme aşkı bu kadar geniş. İçindeki herkes iyi ama dışındaki herkes kötü veya düşmanı olabilir. Ve bir insan düşün bütün dünya ve insanlık kadar bir bütünlük ve çembere sahip ve insanlık için faydalı olmak isteyecek ve bütünün iyiliği ve faydası için olacak şeylerin tüm insanlık için olabileceği kadar geniş olduğunu düşün. Her kim ne yapıyorsa aslında orada o bütünün hayrına hizmet ediyordur ve iyi kötü ayrımı o kadar azdır bu dünyada. Ve bir insan düşün dünyadan da öte tüm evreni ve tanımadığı tüm var olabilecek yaşam formlarını, boyutlarını bile sahiplenecek kadar geniş bir çembere sahip ve içindeki her ne varsa hepsi birbirine fayda sağlıyor ve birbirine hizmet ediyor. Ve çember büyüdükçe iyi olma hali hep büyüyor ve iyi olduğunu gördüğümüz şeyler maddiyattan maneviyata doğru inceliyor, kalabalıklaştıkça ve her şey oldukça ortak olan bir tek ruhumuz kalıyor geride. Ve belki ilerisinde ruhtan da öte bir incelik vardır. Tüm var oluşta hiçbir şey aslında faydasız değil ve bütüne hizmet ediyorsa o zaman bizi bağlayan çok çok çok ince bir ortak noktamız kalıyor ve bizi büyük bir aile yapan tek şey o. Ama bütünün hayrı için bu gerekli ise ve o ortak noktamız için bu gerekli ise bizler bizim ve gördüğümüz her şey için aslında neyin iyi ve faydalı olduğunu görebiliyor muyuz? Ev olarak gördüğümüz yerler başımızı soktuğumuz dört duvarlardan mı ibaret yoksa koca bir evren mi aslında? Bu kadar büyük bir evde yaşayınca insan o büyüklüğün içinde kaybolmuş gibi hissediyor değil mi? Kendi alanını küçültmek ve bir çerçeve içine sokmak istiyor. Aynı anne karnında bir bebeğin kendini güvende hissetmesi gibi. Her ne kadar son zamanlarında sıkışmışlık hissi de verse son ana kadar en güvendiği yerdir orası çünkü etrafı çevrilidir ve doğduğu an birden büyük bir boşluğa doğar. Bebekleri kundaklarlar çünkü elleri ayakları boşlukta kaldığında kendini güvende hissedemez ve eski yerini arıyordur. Tedirgin olur, kafası karışıktır. Herkes kendini güvende hissedeceği aile diyebileceği bir çevreyle sarmalanmak ve korunmak ister. Çemberlerin boyu değişir. Bir kişilik on kişilik bin kişilik milyonlar milyarlar tüm insanlık tüm ruhlar her şey… Ama çember büyüdükçe içinde kapladığın alan o kadar küçülür ve yok olursun neredeyse. Her şey daha ince ve soyuttur. Aslında evdesindir ve daha özgürsündür. Ve kimse düşmanın değildir aslında. Kimse senden daha aşağı veya üstün değildir. Her ne yapıyorsa yapsın bütüne hizmet ediyordur. Herkes gibi değerlidir ve faydalıdır. Hiç kimse yoktur ki kendini o bütünden ayrı tutsun ve sadece kendine hizmet etsin.
Bazen bir film izlersin ve filmde bazı iyi karakterler bir de bazı kötü karakterler vardır. Ve film boyunca iyi karakterleri tutarsın benimsersin. Filmin senaristinin ise vermek istediği çok güzel bir mesaj vardır ancak bu mesajın oluşması ve film olarak karşımıza çıkması için filmin bütünlüğü için farklı rollere ihtiyaç vardır ve aslında her bir rol o filmin anlatmak istediğini aktarmak için kendileri olarak hizmet ediyorlar ve katkı sağlıyorlardır. İşte bizler de o filmi izlerken filme dalıp rollere takılabilir sürüklenebiliriz taraf tutmakla uğraşabiliriz, ya da takılmayıp daha genelden bakıp filmin mesajını alabiliriz .
Biz ne kadar büyük bir aile olmak istiyoruz? Ne kadar faydalı olabiliriz? Sadece kendimize mi hayrımız olacak ve geri kalan tüm dünyaya savaş açacağız? Ya da tam tersine her şeyin faydalı olduğuna inanıp bütüne nasıl hizmet ettiğine mi bakacağız? Kimse aslında düşman değil ve hepimiz aslında aynı taraftayız. Hepimiz aslında hep evdeyiz. Sadece o kadar büyük ki evde olduğumuzu unutmuş olabiliriz. Ve göremiyor olabiliriz her birimizin her şeyin birbirine bağlı olduğu o ortak ince şeyi. Ve aslında nasıl faydalı olabileceğimizi ve nasıl daha iyi hizmet edebileceğimizi unutmuş olabiliriz. Kendi küçük çemberlerimizde küçük menfaatlerimiz için koşturuyor ve savaşıyor olabiliriz. Ve böyle olunca birbirimizi gerçekten nasıl sevebiliriz? Kendimizi korumaya çalışmaktan, savunmada kalmaktan ve korkmaktan kurtulup aslında özgürleşebilir miyiz bir gün? Özgür olup sınırsız koşulsuz sevebilir miyiz bir gün? Yargılamadan, kötülemeden ve sadece iyiyi görerek.
(Kafamda yazmaya başladığımda çok başka bir şey yazmak vardı aslında ama kendimi bambaşka bir şey yazarken buldum. Demek ki bunların çıkması gerekiyormuş :) )