Ben Nasıl Öğreniyorum?
- Hande G
- 24 Tem 2019
- 10 dakikada okunur
Bu hayatta hepimiz başta kendi öğretmenliğimizi yaptığımız birer öğrenciyiz. Bazen de başkalarının öğrencileri veya öğretmenleri zaman zaman.
Hayat iyi bakıldığında görülüyor ki tekrarlardan ibaret. Yaşamımızda bazı şeyler var ki sürekli tekrar eder ve biz bazen bir türlü onun ötesine geçemeyiz. Hatta onu bırak bazen tekrar ettiğini bile henüz anlamamış olabiliriz. Bir şeyler deneyimliyoruzdur ve bu da kendimizde bir etki yaratır ve ona bir tepki veririz. Ne kadar farkında, ne kadar istemli ya da istemsiz bu tepkiler değişir. Ve evet çoğunlukla da otomatik, aynı yaşamımızda tekrar eden şeyler gibi. Bunun en büyük nedeni aslında o anın içinde ve deneyimde kaybolmamız ve kendimizi oradaki role kaptırmış olmamızdır. Ve haliyle orada ne yaptığımızı ne içeriden ne de dışarıdan görebiliyoruzdur o anda. Ve işin komik yanı bu esnada aslında bir öğrenci olduğumuzun farkında bile olmayız. Aslında tüm bu tekrarlar, yaşanılanlar bize bir şeyler öğretiyordur. Ve biz istersek en derin uykuda olalım fark etmez, bizi çalkalaya çalkalaya uyanacak kıvama getirir. Öyle bir sistem içine yerleşmişiz ki uyanık olup olmamamız öğrenmemize engel değil, eninde sonunda bize öğrettiriyor. Tek fark bunu hızlı da yapabilirsin yavaş da. Kolayca da yapabilirsin zorlanarak da. Ve en büyük öğretmen açıklıyorum tabiki de zaman ve biz zamanın içinde yaşıyoruz.
Yaşam deyince kafamda canlanan bir görüntüyü tarif etmem gerekse, diyebileceğim tek şey: ortada yani aslında kısaca her yerde sadece kocaman devasa bir saat var. İnsanın aklına sadece koca bir daire gelebilir ama benim aklıma gelen bir saatin iç mekanizması. İçinde bir sürü küçük çarkların olduğu ve birbirine karışık ama kendince bir şekilde bağlanmış ve birbirini döndürerek tüm saat mekanizmasını çalıştıran bir yapı var aklımda. (Bu çarklara ister gezegen de ister çakra :) ) Ve bizler de sanki bu koca saatin içine atılmış küçük bir parçayız. Vida mı, bilye mi bilemem. Ve kafamda canlanan şey şu ki saat çalışıyor kesintisiz olarak ve bizler de içindeki çarklarda bir onda bir bunda yuvarlana yuvarlana bir oraya bir buraya savrularak çarkın sisteminde ilerliyoruz. İster beğen ister beğenme, o çarkın duvarlarına çarpıyorsun, ve dönüyorsun, gün geliyor tepetaklak düşüyorsun vs.. Ve işin en acı kısmı bu çarkın içinde nasıl bir şeyin içinde devrildiğini bile bilmiyor olmak . Aslında baktığında gelecek belli ve kendini akışa bırakırsan nereye doğru savrulduğun belli. Çünkü mekanizma sistematik olarak çalışıyor ve 1 saat sonra bile saat kaç olacağı belli :)
Ama bizler o kadar küçüğüz ki sistem içinde, neye çarptığımızı, neyin içinde yuvarlandığımızı bile bilmiyoruz daha ve ana resmi görmediğimiz için bizi enterese eden kısmına odaklanabiliyoruz sadece, yani yaşadığımız çarpmalar, acılar ve her ne yaşanıyorsa o küçük duyumsayabildiğimiz alanımıza. Bu esnada yalnız olmadığımız için sağdan soldan ve yukarıdan tepetaklak kafamıza başka şaşkın mağdur insanlar da düşüyor elbet, bizler de birbirimizin üstüne düşmekten ve birbirimizi suçlamaktan, aslında bunlar niye oluyor, bir dk sen de ben de altta ezilebiliyor ya da yeri geliyor ezebiliyor, bunu bize yaptıran ne diye düşünmüyoruz. Çünkü neyi niçin yaptığımızı anlayamayacak kadar farkında olmadan öylesine yaşıyoruz, tekrar edip duruyoruz. Taa ki bir gün gözümüze bir şeyler batana kadar.
Evet, bunca hayat öğrenciliğinden bahsettikten sonra gelelim aslında demek istediğim asıl öğrenciliğe. Marttan beridir yoga yapıyorum. Ve bu süreçte kendimdeki değişimleri gözlemledikçe bu dünyamdaki gözlemlerimden ve öğrencilik hayatımdan bahsetmek istiyorum aslında. Dün nasıl öğrendiğimi düşündüm hep. Evet, bir süreç var ve aynı bahsettiğim gibi çarklarda döne döne bir şekilde kıvama gelebilirsin ki geliyorsun da, ama bu sürecin kendisi bana bir şeyler katarken ve kendiliğinden olurken ben kendim ekstra ne kattım da öğrenmeye devam ettim? Beni bu pratik yolunda ilerleten şeyler ya da ilerlemek demeyelim de farklılaştıran şeyler nelerdi? Ve bu farkı yaratan şey dışarıdan bakıldığında geçirilen bir süreç ve yaşanan pratikler iken içeriden benim bakışımdan nasıl katkı sağlıyordu? Bu da bana şu soruyu sordurtuyor. Benim öğrenme şeklim nasıl?
Düşünün ki beraber pratik yaptığınız birkaç insan var ve aynı zamanlarda aynı şeyleri yapıyorsunuz. Ve bu zaman ve bu pratik devamlılığı doğal olarak size bir şeyler katmaya öğretmeye devam ediyor. Bu doğal bir öğrenme süreci. Ama herkesin buradaki bilgileri alma şekli, kabul etme ve değerlendirmesi farklı oluyor. Herkese aynı şeyi sunsan da herkesin ihtiyaçları da farklı olduğundan olsa gerek hem aldıkları, hem de bakış açıları ve algılamaları farklı olduğundan bu alınanları değerlendirme ve faydalanma şekilleri de farklı oluyor. Görüyorum ki kimi var ki ne yaşadığını çok irdelemeden sadece yaşayarak sürecin onu bir yere getirmesine kendini bırakıyor ve kendiliğinden bir şeyler bir süreç içerisinde öğrenilmiş oluyor, kimi var ki kendi yaşadıklarını incelemeye ve idrak etmeye çalışıyor ve bu da kendinde gördüğü kusur, tıkanıklık, tekrarlar ve engel her ne ise ve var ise bunların daha erken kaldırılmasını sağlıyor ve yüklerinden kurtulmayı öğrenerek hafifleyerek daha az enerji ile çabalayarak daha hızlı yol kat ederek öğrenmeye ve ilerlemeye devam ediyor. Kimi var ki bunun da üstüne kaldırılan kusurların yerine bilinçli olarak daha iyisini koymaya çabalayarak devam ediyor yoluna. Ve belki daha başka başka yollar da vardır..
Yogada yapılan asanalarda yani kısaca fiziksel hareketler, pozlarda fark ettiğim şu ki, insan bir poza girdiğinde bedeninin aldığı poz ile aldığını zannettiği poz arasında bariz farklar oluyor. Örn. Orada aslında bir bacağının düz durması gerekiyordur ama beden o kadar farkında değildir ki o öyle zannediyor olabilir. Ya da elbette esnekliği de izin vermiyordur. Ama burada sorgulanması gereken şey bacağın esnek olmadığı için düz hareket etmemesi değil. Çünkü esneklik aslında o ana kadarki bedenin alışkanlıklarının bir sonucudur ve o bacağın düz durma isteğine engel olan tek şey değildir ve ortaya çıkmış bir esnek olmama sonucu aslında o bacağın düz durmaması için başlı başına bir sebep değildir. Burada sebep aslında esnek olmamaya neden olan bedenin o ana kadarki alışkanlıkları ve biriktirdiği hafızasıdır. Esnek olmamak sadece ortaya çıkmış bir manzaradır. Ve zaten aslında insan orada farkında olmadığı için bacağını düz tutmuyordur. Ha olur da farkına varırsa yaşadığı zorluk aslında bacağın esnek olmaması değil aslında tamamen alışkanlıkların ve kazanılan hafızanın unutulamamasıdır. Bunun nedeni de zihnimiz veri olarak hafızalarımızdaki bilgileri kullanır ve elindeki bilgiler bu ise zihni kontrol edemiyorsan sen nasıl zihnin o alışkanlığı ve hafızayı silmesini beklersin ki?
Bir süre esneme hareketi çalışmak bence, tamamen zihne yeni bir deneyim kazandırma sürecinden başka bir şey değil. Çünkü o bacağın o şekilde uzayacağı hafızasına bilgisine sahip olmadan zihin buna ikna olamaz. Çünkü zihin kanıt ister. Olduğunu, gerçekleştiğini 5 duyudan biri ya da bir kaçı aracılığıyla kanıtlamadan onun gerçekliğine inanmaz. Ve her esneme çalışması aslında sadece hafıza oluşturma sürecidir ki böylece zihin olabilirliğine ihtimaline ikna olabilsin. İkna olmazsa eğer, sen istediğin kadar o bacağın düz durmadığını fark et ve düzeltmek iste, yine de zihninle bedenini o ikna olmadan o şekilde kontrol edemezsin.
Örneğin bir bardak tutmak istediğimde zihnimle buna niyet edip eylemde bulunmak istediğimde bardağa uzanabilmek ve tutabilmek için gereken hareketleri bedenime yaptırabilmemin tek nedeni zihnimin bu bilgiye ve yapabileceğine emin olması ve öğrenmiş olmasıdır. Çünkü daha önce o bardağı tutmuştur ve bedenin o hareket için gereken hatırası onda mevcuttur. Ve o hatıra aracılığıyla aslında zihin bedene hükmedebilmektedir. O zaman zihnin ikna olmasını ve kendi yapmak istediklerimiz için kullanabilmemiz ve bize hizmet etmesi için, bedensel hâkimiyetimize destek verebilmesi için hatıraları yani zihnin veri kaynağını düzenlememiz gerekiyor. Yoksa zihin bedeni direk tanıyamaz ve üstünde hâkimiyet kuramaz. Ve elbette düşüncelerimiz de bedenimiz üzerinde. Ve o zaman da biz zihnimizden faydalanamayız ve bedenimizi düşündüğümüz şekilde kontrol edemeyiz. Eğer ki bunların hiç biri ile uğraşmaz isek tesadüfi hareketlerimizle oluşturduğumuz bedensel hafıza ile zihin bedene bağlanır ve her nasıl ikna olmuşsa o şekilde onu çalıştırmaya devam eder. Bu bazen bizim için olumsuz otomatik alışkanlıklar kazanmamıza neden olabilir ve önce onu kırmak ve sonra yerine doğrusunu koymaya çalışmak zorunda kalabiliriz.
Peki, nedir bu hatıralar?
Bedenin yaptığı her hareket, her eylem, her an. Aynı astrolojideki Ay gibi. Ay bize küçük zamanı gösterir. Yani hızlı ve her an olan ve değişen her anı. O kadar hızlıdır ki siklus tekrar başa döndüğünde eğer farkına varmamışsan henüz aynı hareketi yeniden yapabilirsin ve bu hareketler üst üste binebilir ve bir bakmışsın ardışıklıktan dolayı alışkanlık haline gelmiş bile. İşte hatıralar böyle oluşuyor. Yani her aynı hareket arasında fark olmadığında ve üst üste bindiğinde veri oluşuyor ve zihin de verileri çok sever. Çünkü verileri istatistikleri toplar, sıralar, dizer ve bir mana çıkarır ve kalıbı hazırlar. Çünkü kanıtı vardır, anti tezi de yok ise o konu ile ilgili gerçekler belli olmuştur ve o ikna olmuştur bile. Ve o konuda beden ile bağlantıyı o veri ve komut aracılığıyla sağlamış ve ona ulaşmıştır.
O zaman bedenimizi bilinçli yönetmek istiyorsak, zihnimizi yönetebilmeliyiz. Zihnimizi yönetmek istiyorsak ona olması gereken verileri sağlamalıyız ki ona göre kendi çalışacağı komutlarını oluşturabilsin. O zaman verileri yönetmek istiyorsak önce veri temizliği yapmalıyız. Ve gereksiz hatıralardan kurtulmalıyız ki zihnimiz bunlara odaklanmasın ve otomatik kontrolsüz hareketlere yönelmesin. O zaman veri temizliği yapmak istiyorsak kendimize bakmayı ve görmeyi öğrenmeliyiz. Neler bizde alışkanlık? Neler sürekli tekrar ediyor? Neler bizde engel oluşturuyor ve istemiyoruz. Belki de öğrenme sürecinde en önemli aşama bu elemeleri yapabilmeye gönüllü olmak ve istemek olsa gerek. Çünkü istemediğinde ne görürsün, ne fark edersin ne de çabalarsın. Eğer ki insan kendine bakabilmeyi ve olumsuz alışkanlıklarını görebilmeyi becerebilirse o zaman çözüme başlayabiliriz.
Ben kendi adıma yogada öğrenme şeklim için konuşmam gerekirse yaptığım pozlarda kendime bakabilmeyi kendimi videoya çekerek aşıyorum. Çünkü yeri geliyor, bir pozun içerisinde yaptığımı zannettiğim ile aslında yaptığım çok farklı olabiliyor. Ve benim o anda fiziksel anlamda kendime dışarıdan bakmam ve görmem çok zor. Sadece bir öğretmenin bana yönlendirmesi ile sözel olarak bilgi alabilirim. O da destekleyici tabi, ama bir yerden sonra ama her öğrenci dinlediğini nasıl alıyor ve yorumluyor, ne kadar dinliyor, sözler kulağa varana kadar ne kadar değişiyor tartışılır. Benim o anda pozdayken yapabileceğim tek şey yaptığımı zannettiğim pozu gözümde canlandırmak ve bedenimde hissettiklerimi hatırlamak. Ve sonrasında o anı videodan izlediğimde ise zannettiğim ile gerçek arasındaki farklara bakıyorum. Nerede rahat hissediyordum da aslında orada ne yapıyormuşum, nerede zorlanıyordum da aslında orada ne yapıyormuşum. Burada insanın kendini başarısız olarak izleyip demoralize olmak yerine, kendine aynı kameranın ne varsa objektif olarak çekmesi gibi olanı kabul ederek bakması ve kendine yontulacak bir heykel gözüyle bakması gerekiyor. Yaptıklarım bunlar, hissettiklerim bunlar, zannettiklerim bunlar, gerçekler bunlar :)
Şimdi asıl soru, nasıl olmasını istiyorsun. Belki sadece kusurlarını elemeye odaklanabilirsin, ya da nasıl olması gerektiğini kafanda şekillendirebilirsin. Belki başkalarından ilham alıp nasıl olması gerektiğini araştırabilirsin. Açıkçası ben bu noktada kendime örnekler bulup karşılaştırmayı yeğliyorum. Bu pozun doğrusu nasıl olabilir diye düşünerek, nasıl yapıldığına ve varyasyonlarına bakıyorum ve kafamda bir form belirliyorum. Bunu görsel olarak zihinde belirlemenin iyi olduğuna inanıyorum çünkü bir şey icat edeceksen önce hayal etmen gerek. Hayal edilemeyen bir şeyi yaratmak daha zor olsa gerek. Zihnin bir görsele ve kanıta ihtiyacı var. Böyle bir şekil var ve Hande zihninde bu şekilde duruyor. Bu bir görsel hatıranın ilk temelidir. Evet, ben genelde her ne kadar yapamıyor olsam da pozu sanki çok rahat, hafif, kolaylıkla ve zorlanmadan yapıyormuş gibi hissederek gözümde canlandırıyorum ve yaşıyorum :) Elimde bazı gerçekler var, kusurlar var elemek istediğim ve farkına vardığım. Şimdi ise bunların yerine ne koyacağımı ve nelerle değiştireceğimin hatırasını oluşturmak adına hayal ediyorum :)
Ama elbette ki nihai resmi hayal etmek hemen onu aynen yapacağın anlamına gelmiyor. Her şeyi adım adım ve sırayla yapman gerekiyor. Nihai resme ulaşana kadarki her basamakta pozdan eski bir şeyi çıkartıp yerine bir yeni şey koyup adım adım sıralamak bana kolay geliyor. Örneğin orada ilk düzeltmek istediğin şeylerden biri sırtını düzeltmek ise ilk sıraya onu koyup ardından başka bir yer, ardından başka bir yer şeklinde gidiyorum. Bunu yaparken de bence en önemlisi her yaptığın yenilikte kendini dışarıdan izleyip gözlemlemek ve o anda içinde hissettiklerinle beraber değerlendirebilmek.
Örneğin ilk önce bir bacağımı daha çok kaldırmam gerektiğini düşünüyorum, o zaman sadece her zaman yaptığım o poza girip sadece ilk adımda o bacağı daha çok kaldırmaya odaklanıyorum. Gerisi zihnimin otomatik halinde kendiliğinden duruyor zaten. O bacak belki hemen kalkmıyor, belki biraz kalkması için duvardan veya masadan bir yerden destek alıyorum, belki pozun diğer kısımlarında bir başka yerleri biraz bozuyorum kaldırabilmek için bacağımı. Amaç sadece burada o bacağın o yüksekliğe ulaşana kadar deneyim kazanıp orayı hatırlaması. Ve belki bunun için 10 tane de video çekip her denememde ne hissettim ne zannettim ve aslında ne oldu izleyebilirim ve önemli olan sadece küçük de olsa bir fark yaratabildim ve zihnime yeni bir hatıra kazandırabildim mi? Çünkü amaç burada zihni adım adım o istediğimiz nihai veriye ulaşana kadar hazırlamak ve ikna olmasını sağlamak.
İnsanların en büyük yanlışlarından biri doğrunun ne olduğunu fark ettiğinde bir anda onu yapmaları gerektiğini zannedip hemen onu yapmaya çalışmaları. Oysa zihin de bunu yapmak istese bile yapamıyor çünkü yönetemiyor. Onu yönetebileceği adımlara yaklaştırmak ve hazırlamak gerekiyor. Adım adım. Her seferinde biraz daha. Ve bu mantalitede olduğunda küçük bir fark yaratmak her zaman daha kolay ve başarı duygusu ve motivasyon devam ediyor. Oysa böyle bir tutumla yaklaşmadığında insanlar birkaç deneme sonucu yol alamadığına başarısızlığa ikna oluyor, üstüne başarısızlık ve beceriksizlik duygusu ekleniyor ve demotivasyon. Oysa başarı denilen şey bir bakış açısı ve lineer düşünürsen sonuca ulaşmak bir başarı zannedilse de sonuç diye bir şey aslında hiç yok, çünkü hiçbir zaman son yok, hep daha ilerisi ve iyisi olabilir. Bu durumda başarı denen şey aslında hep bir adım önü ve o küçük farkları yaratabilme iradesi, mücadelesi ve kabiliyetinden ibaret.
Her bir adımda bir sonrakinde ne olacağını hayal etmen ve hatıra oluşturman zihninde yeterli. Böylece ona ulaşman zihninde bir görsel olduğu için de daha kolay olacak ve adım küçük olduğu için de kolay olacak. Ve birkaç tekrar ile üstüne yeni bir şey eklemek de kolay olacak. Aslında bu şekilde çok kolay olacak :) , eğer bu sistemi devam ettirirsen. Devam et, dürüst ol ve kendine videodan objektif bak, üzülme tersine kendine ortaya çıkartılacak güzel bir iş olarak bak, kusurları belirle, planla, sırala, ilkini seç, yerine koyacağın olumlu farkı imgele ve hatırla ve onu yap, izle, yap, izle, güzel gidiyor evet deyip ikinci adıma geç, devam et. Her adımın başarı olsun, her adımın farkındalıklı olsun, her adımın senin kontrolünde olsun, her adımını içinde ve dışında ne oluyor hisset ve izle, her adımın verimli olsun, her adımın anlamlı olsun ve her adımın dönüşüm olsun. Ve hiçbir çaban boşuna olmasın. Yapmış olmak için olmasın. Her seferinde istemediğin bir hatırayı çıkar ve yerine küçük bir fark olumlu hatıra yarat. Bu kadar
.
Böylece zihin senin yarattığın pratiklerin hatıralarıyla yeni bilgilerle yeni kalıplar oluşturabilir ve o veriler ile bedeni yönetebilir, bacağın düz durması gerekiyorsa onu yapabileceğine ikna olduğu için yapabilir, zamanla otomatik olarak yapabilir. Ve sen zihnini yönetmeyi becerdiğinde her düşüncen de gerçekleşebilir artık. Ama yavaş yavaş…
Hayat da böyle değil mi? Yaşadığımız travmalar, zorluklar, üzüntüler, acılar tüm olumsuz deneyimler sonucunda oluşan tüm hatıralar yüzünden zihin elinde sadece bu malzemeler olduğu için hayata karşı bir bakış açısı ve kalıp geliştirmiyor mu? Ve bunlar tüm hareketlerimizi otomatik olarak yönetmiyor mu? Biz yaşadığımızı zannettiklerimizde yaşarken aslında belki çok kısıtlayarak yaşıyoruz kendimizi. Yapabileceklerimizin belki de çok azını, yaşadığımızı zannederek yaşıyoruz ve farkında olmadan bu veri karmaşasında hayatın formüllerini zihnimizde oluşturuyoruz. Bu formüller tüm hayatımızı ve çevremizi de etkiliyor. Ve zaman akıp geçiyor. Hayat böyle işte diyerek, ne yapalım kader, elimizde değillerle geçiyor. Her şey sanki dışarıdan başımıza geliyormuşçasına geçiyor. Bir gün o kamera gibi kendimizi objektifçe çekip izleyebilsek ve zannettiklerimize bir bakabilsek. Ve görebilsek. Yine de görsen de hemen değiştiremiyorsun. Onun için uzun vadeli planlar, içinde de kısa vadeli planlar ile adım adım bilinçli olarak değişmen gerek. Her anında başarılı olduğunu ve bir küçük şey daha eklediğini bilerek, her anını gerçekten dönüşerek yaşadığın ve hakkını verdiğin. Bir anda olmuyor. Bir anda olduğuna ancak hayalperestler inanabilir :)
Oysa benim dediğim yöntemde de zaten hep hayal ediyorsun. Ve her hayal gerçekleşip bir sonrakine geçiyorsun, ve sen istersen bu arada en büyük hayali hayal etmeye de devam edebilirsin… Belki bir gün…