VENÜS
- Hande G
- 7 Eyl 2019
- 7 dakikada okunur
Bugünlerde yazmak için zihnim fazla dağınık olsa da yazmam gerek, çünkü biraz şifaya ihtiyacım var. Bana artık yük olan boşaltmam gereken şeyler var.
Son aylarda düşündüğüm şu ki, ben bir şey ya da biri olmaya çalışmıyorum, kendimi bir şey olmaya çalışarak bulmaya çalışmıyorum. Ben sadece kendimi eliyorum, soyuyorum, fazla yüklerimi üstümden atıyorum ve azalıyorum. Çünkü artık düşünüyorum ki, bir şey olmaya çalışsam da o şeyler de suni, ve sonradan yaratılmış, ve bir gün geçecek. Oysa ben sadece hatırlamalıyım. Hafifledikçe olduğumu sandıklarımı, aslında olmadıklarımı ve aslında ne olduğumu hatırlamalıyım. O yüzden şu an sadece salıyorum, ne varsa bırakmak istiyorum. Gereksiz olan ve beni yavaşlatan, saptıran her ne varsa fark edip terk etmek istiyorum. Bunu hızlıca yapmam gerek, çünkü yeniye yer açmam gerek…
Benim şu aralar en büyük cesaretim yüzleşmek, acıya katlanmak ve salmak. Son birkaç haftadır kendimi yogada yer duruşları ve esnemeye bıraktım. Belki başta handstand çalışmanın ve başarabilmenin cesaret olduğunu düşünüyordum, evet öyle de, ama bir kere yapabileceğime inandıktan sonra şu ara ilgimi biraz kaybetmiş olabilirim. Neden? Çünkü daha iyisini yapabilmem için şu an başka şekilde kendimi geliştirmem gerek. Eğer esnek değilsem ne kadar iyi bir handstand yapabilirim ki? Hanuman’ı bulmadan devam edemem. Her ne kadar korkumun üzerine gitmiş olsam bile şimdi de korkularımın köklerini bulmam gerek. O korkuların neden ve nereden çıktığını anlamam gerek.
Evet bugün biraz korkulardan bahsedicem…
Ömrümün çoğu korku ile yüzleşmekle geçti. Hafızamın yettiğince geriye gidebildiğimde anlıyorum ki çok küçüklükten beri hep korkmuşum ve korku sadece şekil değiştirmiş ama hep var olmuş. Yaşım ilerledikçe ve idrak seviyem arttıkça korkunun iç yüzünü daha iyi anlamaya başladım. En son yaşadığım korku ise benim için büyük bir ders oldu.
Korku gelecekle alakalı bir duygu aslında. Çünkü içinde bulunduğun durum her ne ise o durum ile ilgili gelecek ana dair bir çıkarımda bulunuyorsundur. Belki 2 saniye sonrası için belki de 1 gün ya da 1 yıl sonrası için ya da daha uzun. Sonuçta o an bir tehlike gerçekten de var olabilir ve belki bunu görüyorsun ve biliyorsun ki 5 sn sonra öleceksin, ya da yaralanacaksın büyük olasılıkla. Bu gerçek de olabilir ıskalayabilir de, ama mantığın bu ihtimali düşünmekten kendini alıkoyamaz. Bazen de bir durumun içindesindir ve kafandaki belirli düşünce kalıpları yüzünden inançların ve tecrübelerine dayanarak bulunduğun çıkarım ile o geleceğe dair korku oluşturan bir düşünceye sahipsindir ve bu aslında gerçekleşmeyecek bir şey bile olabilir ama sen onu düşünmekten kendini alıkoyamazsın. Korkunun bu kadar etkili ve köklü olmasının nedeni aslında bağımlılık yapan bir şey de olmasıdır. En son yaşadığım 1 aylık korkulu saçma bir süreçte gördüğüm şuydu ki, aslında korktuğum şey mantıken saçma, zihnimde gerekçelerini sunmuş olmama ve onu geçersiz kılmama rağmen yine de hala korkuyor olmamın nedeni gördüm ki, ben her ne kadar mantıken onu çözdüğümü sanmış olsam da bedenim ikna olamıyordu ve sanki korku bağımlılık yapan bir şey gibi tüm bedenimde yayılıyordu ve ben bedenime söz geçiremiyordum. Ve bedenim korktukça ben de hissetmeye devam ediyordum istemesem de. Çünkü olan aslında şu ki, korku ve tehdit altında olunca vücutta stres hormonları salgılanır. Adrenalin, noradrenalin ve kortizol. Bunlar aslında bedenin kendini o tehlikeden koruyabilmesi adına bedene anlık güç sağlayan bir mekanizmadır ki o an beden ekstra güç ile kaçabilsin, hareket edebilsin ve hızlı reaksiyon gösterebilsin. Ve ancak bu hormonlar bağımlılık yapar. Nasıl ki doğa sporlarıyla uğraşanların adrenalin bağımlı olması gibi, korku filmlerinin aslında bağımlılık yapması gibi. O yüzden korku aslında zihinde çözülse bile bedenden hemen çözülemeyebiliyor zannedersem. Ve ayrıca şu da var ki zihnin çözmeye çalıştığı durum aslında gelecekle ilgili bir durum ve bilinmeyen henüz gerçekleşmemiş karanlık bir alan olduğu için bilinmeyen bir şeyi çözmeye çalışması da daha zor çünkü zihin bildikleri ile bilmediğine karşı çalışıyordur. Ve kısır döngü, stres durumu devam ettikçe sürekli salgılanmaya devam eden bağımlılık yapıcı hormonlar ve stres devam ettikçe yatışmayan ve kurgulamaya devam eden bir zihin. Tam bir kısır döngü birbirini besleyen…
Ki kırsan bile bedenin arınması için saçma olduğunu bile bile korkuyu bir süre daha yaşamaya devam edeceksin hormonların etkisinden arınana kadar.
Korkunun alt edilmesi için en güzel şey mutlu eden şeylerle uğraşmak. Mesela gülmek. Ya da zihnini başka şeylerle meşgul etmek. Ve işin en vahim tarafı ise aslında şu ki, korkudan kurtulmak için zihnini başka şekilde oyaladığında aslında korkunun sebebini oluşturan şeyleri de düşünmeyi bırakıyorsun bence. Çünkü zihninde seni korkutan şeyi düşünmen demek korkmaya başlaman demek ve o anda ya zihnini başka yere çekeceksin ki çoğu insanın yaptığı bu, böylece gerçek sorunların üstü örtülecek ve başka bir sefere çıkmak üzere rafa kalkacak. Ya da korkarken o şeyi çözmeye çalışmak zorundasın ve mantığını bulduğunda dediğim gibi saçma ama korkmaya devam edeceksin ta ki bedenin de unutana kadar. Ve korkarken düşünmek gerçekten zor bir şey. Aynı hormonların etkisiyle tüm kanının çekilip ana kaslarına güç kazanmak için tüm kanın çekilmesi gibi, zihnin de sadece kabaca çalışır, çünkü sadece tehdide odaklanmıştır. Korku böyle bir kısır döngüdür işte. Yani korkmaktan kaçış yoktur. Korktuğun şeyi bir kere yaparsan en azından bilinmeyen şeyler bilinir hale geldiği için zihnin savaşmak için alan kazanır ve belki, bir gün zinciri mantığını bulup kırabilir ve bilmiyorum belki artık ondan korkmaz…
Çok saçma korkularım oldu benim :) Belki de bunları yazıp üstüne gitmem gerek. Ama şimdi görüyorum ki hepsinin de ortak bir noktası var. Yakalanma korkusu. Bulunma korkusu. O yüzden hep kaçtım. Mesela yıllar boyunca en büyük korkularımdan biri (saçma ve nedenini bilmiyorum ama) çaresi olmayan ölümcül ya da çok ağır geçen salgın veya çabuk gelişen hastalıklara yakalanmak oldu. Karanlıkta kalma korkum yüzünden ışığım açık yattım uzun süre. Hatta hatırlarım daha küçükken ışığım açık bile yatsam dönem dönem daha çok korktuğum zamanlarda örtüyü de başıma çekip öyle yatardım ve anlamsız bir korku ile uyurdum. Sanki bir şey gelecekmiş gibi :) Ve rüyalarımda hep beni kovalayan garip varlıklardan kaçardım. Ve çocukluğumu hatırlıyorum, babamdan da korkardım. Ne zaman akşam eve gelse, genelde odama çekilirdim hemen. Aslında bir şey yaptığı yoktu ama yine de korku vardı. Belki de zor bir insan olduğu içindir. Fazla mükemmelliyetçi, simetri takıntılı, her şeyi eleştiren beğenmeyen ve yargılayan bir yapısı vardı. Belki de eleştirileri ile fazla üstüme geliyordu ve ben kaçmayı yeğliyordum. Belki o yüzden benim için ev demek odam demekti. Ve en sevdiğim şey camdan dışarı bakıp yan binanın çatısındaki martıları izlemekti :) Biliyorum ki çocukluğum ve gençliğim kendimi odama kapatmakla geçti. Kendi küçük dünyamda izole olmayı tercih ettim genelde. Hem hoşuma gittiği için hem de daha rahat hissettiğim için. Dışardan gözetlenmek, izlenmek, ne yaptığımın bilinmesi hiç hoşuma gitmedi. Belki de çok karışıldığı ve eleştirildiği içindir. Kendime ait olabilmek belki bu kadardı benim için. Kendim olabilmek buydu belki de. Kaçıp kendi dünyamda saklanmak ve bulunmamak ve korunmak. Belki de o yüzden korkularım böyle oldu. Gizlendiğim yerin bulunması, ve ele geçirilmek, işgal edilmek, yok edilmek idi mesele.
Aslında şu an bunları yazıyor olabilmem zamanlama açısından da çok enteresan. Astrolojik açıdan çok enteresan. Şu aralar başak burcunda yaşanan bir stelyum var. Ve hatta 30 Ağustos yeniayı tam da benim Venüs’üm üzerinde gerçekleşti. Güneş ve Ay dışında Venüs, Mars ve Merkür de o derecelerde beraberdi. Haritamdaki Venüs benim için belki de önemli bir nokta. Şöyle ki, aslında çoğu gezegenim ve önemli noktam hep su grubunda, biraz ateş ve hava da var ancak ciddi bir toprak elementi eksikliği var. Sadece Venüs’üm toprak elementi olan Başak burcunda. Bakıldığında toprak elementim hem zayıf ve de Venüs aslında düşük olduğu bir burçta, ancak bir o kadar da güçlü olabilir bir açıdan çünkü eğer sadece bir gezegen bir elementte ise bu durum aslında ona güç veriyor. Tam tersine güçlü de yapıyor bir nevi. Haritamın tamamının element ve niteliklerine bakıldığında sentez burcum akrep iken gölge burcum başak. Yani aslında Venüs’üm hem eksik elementimi, hem gölge burcumu hem de gizli gücümü yansıtıyor. Ama bu kadar da değil Venüs’ün anlattıkları. Venüs haritama göre 7. Ve 12. Evlerimin yöneticisi. Yani aslında partnerler, ilişkiler ve gizli saklı kapalı ortamları temsil ediyor. Sanki korkularımı anlatıyor gibi. Kendimi dışarıya karşı izole eden ve kapatan bir korku yapım var ve 7. Ve 12. Ev konularıyla bizzat alakalı aslında. Ve toprak elementinde ve düşük burçta olması da aslında korkuyu anlatıyor. Tüm bu yakalanmaktan korkmam ve kaçmalarımın nedeni kendimi korumak için. Kendimi bulabildiğim bir noktada güvende hissedebilmek için. Ve biliyorum ki aslında bunun da nedeni kendim olarak kabul edilemediğimi düşünüyor olmam ve bundan korkuyor ve kaçıyor olmam. Aslında dışarıda sevilmediğimi sevgiyi bulamadığımı düşünmem. Sevgi eksikliğinden dolayı benim korkmam. O yüzden de belki Venüs’üm düşük :) (gülüyorum ama hiç komik değil). Kim sevgiyi hissettiği yerde kendi gibi hissetmez ki, kim aidiyet hissetmez ki, kim güvende hissetmez ki, kim korkar ki, kim kaçar ki?
Belki de çok yalnız büyüdüğüm için böyle hissediyorum. Hep çalışan ve meşgul bir ailenin çocuğuydum. Anne babam geldikleri kuşak itibari ile hayatı mücadele ve çalışma ile geçiren, görev insanı olan ve yaşamı eğlenmekten ve hissetmekten çok mücadele bir uğraş ve görev olarak geçiren insanlar. Sevilmiş bile olsam bunu çocuk olarak algılamamış olabilirim. O yüzden kendi dünyamda yaşamak daha konforlu ve rahat gelmiş olabilir. Bu konu çok uzun…
Aslında Venüs’ümün söyleyecekleri daha bitmedi. Benim bulabildiğim 2-3 şey daha var. Bir tanesi aslında bu korku-sevgi konusuyla da çok alakalı. Venüs’üm aynı zamanda Thuban sabit yıldızı ile de kavuşum yapıyor. Nedir bu Thuban? Bernadette Brady’e göre Thuban (7 derece Başak’ta) “Ejder efsanesiyle bağlantılıdır ve bir hazineyi koruyan veya oluşturan birini simgeler. Hazine maddi olabilir; fakat tinsel bir bilgiye ait bir hazine de olabilir.” Bu yıldız “Stokçu veya koruyucu olmayı anlatır ve kaynaklarını tüketme korkusunu gösterebilir.” Yani kişinin kendi kaynaklarını nasıl paylaştığı ile alakalı aslında. Sanırım dışardaki herkesi hazinelerimi çalacak birer tehdit olarak görüyor olabilirim. Ya da bir şekilde koruyamayacağım için korkuyor olabilirim. O yüzden mağaramda oturup gizlenmek daha doğru gelmiş olabilir. Ve bu durum belki de bencillik bile olabilir. Ben’i koruma isteğim de olabilir. Bu hassasiyet özgürce Ben olmama izin verilmediği ya da çok eleştirildiğim için de olabilir. Ya da sadece çok hassas ve çabuk etkilenen biri olduğum için de olmuş olabilir.
Ama şimdi görüyorum ki nereye kaçarsam kaçayım bu korku var olduğu sürece beni her yerde bulabilir. İster yorgan altında olayım, ister odama kapanayım, ister izole olup görünmez olayım. Ve bu korku var olduğu sürece ben kendimi dışarıda hiçbir yere ait hissetmemeye devam edebilirim. Ve sevgi eksikliğini hissetmeye devam edebilirim.
Diyorum ki kendime, korku olacak ve zinciri kırmanın tek yolu var. Bilinmeyeni bilinir hale getirmek ve zihnine çözmesi ve o korkunun zamanla azalması için süre vermek.
Benim korkumun üstüne gitmemin tek yolu, o mağaradan çıkmak ve dışarıda korkulacak bir canavarın beklemediğine şahit olmak ve paylaşmak. Çünkü hiçbir canavar o hazineleri yok edemez, ama ben korktuğum için yokmuş gibi edebilirim. O zaman o hazinelerin ne anlamı var?
Belki de korkularımla yüzleşirken düşünmem gereken şeyler bunlardır. Benim bir tek evim var, o da kendimim ve ben her yere yürüyebilirim. Hiçbir yere ait olmama gerek yok, çünkü kendime aitim ve her nerede isem hep evimde olabilirim hep ait olabilirim.
Ve ev demişken Venüs ile ilgili son değil ama bir şey daha var aslında. Sanki her şeyin ortasında ve merkezinde gibi durmuyor mu? Koca bir evin çatısında en tepede parlamıyor mu? :) Altta 2 yod ve üstünde 7 derece civarında saçılmış gezegenlerle oluşan bir çatı gibi. İşte evi buldum :) Ve burada aykırı olan bir tek gezegen var o da tabi ki Uranüs :) O da Chiron’un karşısında Yod’u Bumerang açısına çeviriyor. Mealini biraz daha düşünüp yazabilirim bir gün belki. Bu ev üzerine daha sonra yine yazacağım.
Bu yeniay diyor ki evet Hande, korkabilirsin Hande. Korku tünelinden geçersen tünelin sonunda yeni bir şey var. Değer verdiğin her ne var ise onu değerlendirmenin ve korumanın en güzel yolu paylaşmak. Eğer ki paylaştığın şeyler çalınamayacak ve yok olamayacak şeylerse, zaten paylaşırsan azalmaz tam tersine çoğalırlar. Bunu unutma…
