top of page
Ara

Yoga Sutralar üzerine düşünceler 2

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 9 Eki 2019
  • 7 dakikada okunur

Bugün de beyin jimnastiğine devam ediyorum. Yazdığım yorumlar tamamen Yoga Sutralar ile ilgili okuduğum ve okumaya devam ettiğim kitaptan ilham alarak yazdığım ve okurken aklıma gelen düşünceler üzerine bir beyin fırtınasından ibaret. Düşündüklerimin hiç birinin gerçekliğinden emin olamam, sadece aklımdan akanları yazıyorum.

1.5 Düşünce kalıpları (Vrittiler) 5 bölüme ayrılır. Bunlardan bazıları yanıltıcı (kleşa) – ki bunlar acı vericidir – bazıları da yanıltıcı değildir (akleşa). 1.6 Bu 5 düşünce kalıbı

1.Doğru bilmek(pramana) 2.Yanlış bilmek(viparyaya) 3.Hayal kurmak(vikalpa) 4.Derin uyku(nidra) 5.Hatırlama veya Hafıza(smitri) 1.7 Doğru bilgiyi (pramana) kazanmanın 3 yolu vardır. 1.Doğrudan algılamak 2.Sonuç çıkarmak (anumana) 3.Kutsal öğretiler veya vahiy (agama) 1.8 Yanlış bilgi (viparyaya), bir şeyin hatalı olarak algılanmasından oluşan sahte bilgidir.

İnsanoğlu yanılgılara düşme konusunda düşmemekten daha başarılı zannedersem. Bunun en büyük nedeni olarak da yanıltıcı bilgilerin yanıltıcı olmayanlara nazaran bazı özelliklerinden kaynaklandığını sanıyorum. Her birimiz çeşitli modifikasyonlarla 5 duyu aracılığı ile hem doğrudan hem de çıkarımlarda bulunarak bilgilere ulaşıyoruz. Ama hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğu konusunda hep bocalıyoruz belki de. Çünkü modifikasyonlar bizim algıladıklarımızı olduğu gibi algılamamızı ve de çıkarımlarımızı da doğru değerlendirmemizi zorlaştırıyor. Kendime baktığımda görüyorum ki doğru olduğunu anladığım çoğu bilgiyi her ne kadar gözümün önünde de olsa ve de kendim de bunu dile getiriyor bile olsam gerçekten doğru olduğunu anlamamışım ya da hep unutmuşum. Doğru bilgiler var ise zaten var olmak için bir çaba içerisinde değil ve beslenmeye ve yaşatılmaya aç değiller, doğru bilgi ölümsüz olduğu için yok olma endişesinde olmadığından var olmaya ve bulunmaya çabalamaz. Ama yanıltıcı ve yanlış bilgiler bir gün mutlaka yanlış olduğu ortaya çıkınca yok olmaya mahkûmdur ve bu yüzden var olma ve daha çok yaşamak ve tutunma arzusundadır. Bu yüzden insan bu bilgilere sahip olduğu zaman bunların yarattığı arzular her zaman daha yoğun ve fazla olmuştur, çünkü doyurulmak isterler, açtırlar hep. Kişiler aracılığıyla kandırabildikleri süre içerisinde alabileceklerini almanın derdindedir yanıltıcı bilgiler. Arzudan beslenir. Doğru bilgi ise sadece vardır ve bulmak isteyen bulabilir bulmak istemeyen bulmayabilir bu onu yok etmez. O yüzden genelde insanlar doğruları bilse bile aslında henüz anlamadıklarından, hissedemediklerinden kabul edemezler. Yanlış bilgilere ise o kadar yoğun hislerle bağlıdırlar ki düşünmeden atlayabilirler. İkisinde de yaşanan bir süreç sonucunda ya arzular doyurulunca yanlış bilgiye ilgi gider, ihtiyaç kalmaz ve terk edilir, ya da yanlış olduğu anlaşılır. Ya da doğru olduğunu bildiklerimiz arzu edilmeye başlandığında onu bulup anlamlandırabiliriz. Ve bu arzunun doğması için genelde yanlış bilgilerin çoğunun zihnimizden temizlenmiş olması gerekir ya da dediğim gibi yanlış olduklarının ve kısır döngünün farkına varılmış olması gerekir, çünkü doğru bilgiye ulaşmak için tesadüfen yapacağımız çıkarımlar ve varacağımız sonuçlar aksi taktirde hep etkilenecek ve yanılgılara doğru yönelecek.

Bir de gördüğüm bir şey var ki, bazı insanlar 5 duyu ile doğrudan algılamadıkça bilgiyi kabul etmezler. Ne kadar sözlü olarak ya da çıkarımlarla ortaya çıkabilecek bir bilgi de olsa 5 duyu ile kanıtlanmadığı sürece o bilgiye güvenmez ve kabul etmez. Oysa bazen her şey doğrudan algılanmayabilir veya çıkarımda bulunmak gerekiyordur. Bu tip insanların sözlü aktarılan, kutsal kaynaklardan aktarılan bilgiye açık olmaması gayet normal geliyor bana. Bazı insanlar ise şeyleri doğru algılasa bile bunlar üzerine yanlış veya eksik çıkarımlarda bulunabiliyor ve bu da yine yanlış bilgiler ortaya çıkartabiliyor. Ve bu ikisini doğru oranda sağlıklı kullanamayan birinin sözlü aktarılan ya da kutsal öğretilerle anlatılan bir bilgiye ulaşma yetisi bence zor. Şöyle bir şey var ki bilgiler her ne kadar doğru algılansa bile çıkarım yapma kabiliyetinin geliştirilmesi ve çıkarım yapabilme sürecinin sağlıklı devam etmesi gerekiyor. Çünkü her görünen ve algılanabilen bilginin arkasında daha derin anlamlar taşıyan ve direk anlaşılamayacak sadece çıkarımlarda bulunarak keşfedilebilecek bilgiler mevcut ve kutsal öğretilerdeki derin bilgiler de ancak bu şekilde etkilenmeden olduğu gibi objektif izlenerek ve arkasındaki daha derin anlamı da fark edilerek öğrenilebilir. Her bir öğrenme şekli bu yüzden önemli ve beraber kullanılabilmeli zannedersem.

1.9 Hayal (Vikalpa), kelimelerle ifade edilebilen bir bilgidir; ama böyle bir obje veya gerçeklik söz konusu değildir.

Hayal konusunda henüz çok emin değilim ancak şöyle bir şey düşünüyorum. Sanki yanlış bilgiler dediğimiz şey dışarıdan algıladığımız ve hali hazırda bir gerçeklik içinde var olan şeylerin içimizde değerlendirmesi iken, hayal dediğimiz şey ise içimizde değerlendirdiğimiz ve oluşturduğumuz gerçekliklerin dışarıya projekte edilmesidir. O zaman şöyle bir şey olabilir. Dışarıdan algıladıklarımız ve yorumladıklarımız nasıl ki değerlendirme kapasitemize göre doğru ve yanlış ayıklanabiliyor ise, hayaller de dışarı yansıdıklarında doğruları veya yanlışları yansıtamaz mı? İç değerlendirmemize göre bunu yapıyor isek o halde modifikasyonlarda kurtulmuş bir zihnin yarattığı bir dünya ile modifikasyonlardan kurtulamamış bir zihnin yarattığı bir dünya arasında fark olamaz mı? Hayaller aldatmaca olabiliyorsa bunu nedeni yanlış ve zayıf niyetlere ve bilgilere dayalı temellerle kurulmuş olması ve gerçekleştirilmesi halinde sürdürülemeyecek kadar yanlış ve güçsüz olması olabilir mi? Ya da hayaller bir vizyon olamaz mı? Henüz düşünülmemiş olanların gerçekleşmesi için bir vizyonun oluşması gerekmez mi? Yaratıcılığın dışa vurumu için vizyon oluşturmak ile hayal etmek arasında nasıl bir bağ var merak ediyorum. Modifikasyonlardan kurtulmuş bir zihnin hayal ettikleri gelecek vizyonları değil midir bir nevi?

1.10 Derin uyku (nidra); modifikasyonların geçersizliği veya eylemsizlikleri temeline dayanır ve

bu temelin ispatıdır.

“Ve bu temelin ispatıdır” cümlesi aslında burada önemli gibi. Modifikasyon denen şeyin varlığının en büyük temeli yok oluşu. Ve uykunun iki ana fazı olduğu düşünülürse, derin uykuda rüya görülmez iken REM fazında rüya görülmesinin ve beynin aktifleşmesinin nedeni amigdala denen kısmın yani duyguların isteklerin olduğu kısmın aktif iken ön beyin kısmının yani muhakeme etme ve bağlantı kurma ve çağrışımda bulunma kısmının aktif olmaması. Aslında bu sutra maddesinde bir derin anlam daha çıkıyor ortaya sanırsam. Yani, uykudayken ve doğru bilgiyi işleyecek muhakeme ve çağrışım kabiliyetin yok iken sadece duygularının ve ilkel beyninde yer alan bütün arzularının tesiri altındasındır. Bu şekilde doğru bilgiye ulaşman çok zor, sadece harekete şahit olur ve deneyimlersin ama özünü yakalayamazsın. Ve gerçek olmadığı için de uyanınca unutursun. Benim burada bahsettiğim uyku hem gerçekten uyuma eylemi hem de gözlerin açıkken uyuduğun haller…(Beynin uyku ve rüya ilişkisini biraz Daha araştırmam gerek)

1.11 Hatırlama veya hafıza (smriti), daha önceki deneyimlerden ve izlenimlerden oluşur, üzerine başka bir kaynaktan herhangi karakteristik özellik eklenmez.

Hatırlama, hafızadan bahsediyor isek mutlaka bir arşiv deposu olması gerekir. Ve bu arşivde toplanan şeyler de kendine has bir şekilde kişinin bilgiyi algılayıp kendi tarzında bunları birbirine bağlayıp birbirine ilişkili hale getirmesi demek ve her çağrışım yapmak istediğinde de bunları kendi yöntemleriyle dosya her nerede ise oradan çıkarabilmesi demek. Bazı zihinler çok dağınık çalışıyor buna eminim. Şeyleri birbiriyle bağlama yöntemleri o kadar zayıf olabiliyor ki dışarıda gördüğü objeler karşısında en küçük bir çağrışım, hafıza yaşamıyor olabilir. Kimi insanlar da biliyorum ki gördüğü objeler ile kendi zihin arşivindeki tüm bilgiler arasında hızlıca bağlantı kurup onu birkaç türlü anlamlandırma yeteneğine sahip. Bu insanların böyle farklı olma nedenlerini bilmiyorum, ama aslında kullandıkları yöntem aynı ama yöntemi değerlendirme güçleri farklı bence. Peki o zaman şöyle bir şey de oluyor bence. Eğer iki farklı insan aynı şeye bakıp farklı şeyler ediniyorsa o zaman bilgi tabiki de objede direk mevcut değil, aslında objenin bilgisinin kaynağı bakan kişi zaten. Bu durumda bilgi dediğimiz şey aslında obje olarak kullandığımız aracı sayesinde yaratılmış manalar, anlamlar değil mi? O yüzden herkes için aynı şeyin, aynı deneyimin manası değişmiyor mu? O yüzden milyonlarca kitap olmasına rağmen yine de çok bilge olamıyoruz. Çünkü sözlerin fazlalığı, bilgi adı altında kullanılan aracıların çokluğu ve bilginin niceliğinin fazla olması bilginin aktarılması için yetmiyor. Bilginin niteliğinin de aktarılması gerekiyor. Ve o da bana göre bilginin ne anlamlar taşıdığı ile ilgili. Ve bu manalar ise bilgiyle karşılaşan kişinin algıladıklarına yüklediği manalardan başka bir şey değil. O yüzden belki de, eskiden teknoloji bu kadar gelişmediğinde ve bilgiler bu kadar çabuk ve hızlı yayılamadığı için ve de belki yazılamadığı da için kutsal öğretiler ve içerikleri sözlü aktarılıyor ve daha sembolikti. Belki sayfalar dolu yazılacak bilgi bir sembole yükleniyordu, hem yazılamadığı için hem de çok yer kaplayacağı ve imkân olmadığı için. Oysa şimdi kitaplar, dijital yazılar vs her türlü bilgi havalarda uçuşuyor ve o kadar çok kelime dolaşıyor ki belki de eskisi gibi bu kelimeler derin manalar çağrıştırmıyor. Sembolik olarak bilgini aktarılmasına ihtiyaç duyulmuyor olabilir. Ama benim düşüncem, bilgi ve taşıdığı anlam kaynağından çok nerede kaynak bulacak ise bilginin kendisi odur. Ve bizler açılımı yapılmış cümlelerle yaşadığımız sürece kendi yorumlama kabiliyetimizi, içindeki anlatılmak isteneni öğrenme arzumuzu ve keşfetme kabiliyetimizi kaybediyor olabiliriz. Fazlasıyla copy paste bir bilgi kovalamacası içinde kayboluyor olabiliriz. Oysa herkes kendi kütüphanesini ve yorumlama kabiliyetini geliştirmelidir. Zihnimizdeki arşiv kendi etkileşimlerimizin bizde yarattığı manalardan ibaret. Bu etkileşim ister biyolojik olsun ve anne babadan gelen DNA bilgisi olsun ister okuduğun bir kitap ister yaşadığın bir deneyim. Her türlü etkileşim kaydediliyor. Ve aslında bu özellik bu bilginin kendine has bir şekilde kişide birikebilme özelliği iyi bir şey, yeter ki doğru bilgiler biriksin ve gelişsin. Bu şekilde insanoğlu aslında çok hızlı bir şekilde gelişmeye devam edebilir. Ama bu yetenek doğru kullanılmadığı zaman ise bu birikenler ayak bağı da olabilir ve zihnimizi bulandırabilir de.

1.12 Devamlı bir pratik ve arzusuz olma (tarafsızlık) tutumu ile bu düşünce kalıplarında (vrittiler) ustalaşılır. 1.13 Pratik seçim yapmak demektir, çaba göstererek, bütün bu eylemler (abhyasa ve vairagya) sonucunda huzur dolu bir duruma ulaşmak içindir.

Bir önceki anlatılan hafıza ve hatırlama bilgisinin nasıl kullanılması gerektiğine bir açıklamadır bu aslında. Devamlı olması gerekir çünkü beynin bunu biriktirebilmesi için tekrar edilmesi gerekir. Ve niteliksel olarak fazla olan tekrar eden aynı bilgi her zaman daha iyi yer eder. Pratik olması gerekir çünkü pratik demek bir eylem, hareket, deneyim demek. Ve her biriken bilgi aslında kişiye has mana olduğu için bu kişisel bir eylem deneyim yani pratik olmalı ve herkes bu bilgiyi deneyimleyerek ve de tekrar ederek biriktirmeli. Arzusuz olmak ve tarafsız olmak gerekir çünkü biriktirdiğin bu bilgileri nasıl birbiriyle bağlantılı olarak kendi zihninde büyütmek istiyorsun? Başkalarının arzuları ve isteklerine göre yani sana ait olmayan gereksiz bilgi kalıplarına mı uyarlamak istersin öğrendiklerini yoksa bunları hiçbir sahip olduğun(senden ya da başkasından gelen) bilgi kalıbına benzetmeden kendin mi oluşturmak istersin? Eğer ki başka zihinlere taraflara savrulmuyorsan sen yaptığın her pratiği kendin tarafsız olarak biriktirip öğrenebiliyorsun demektir. O zaman özgürsündür ve yaptığın her pratik senin seçimlerin ile gerçekleşiyor demektir. Ve bu uyanıklığı sürekli hale getirmek ise senin çabanla olacaktır. Özgürce yapılan tercihlerinin sürekliliği sen çabaladığın sürece sürecektir. Ve böylece zihnin artık bulanık ve karmaşık olmayacak ve daha huzurlu olacaktır.

1.14 Pratik ara vermeden, samimi ve içten bir bağlılık ile uzun süre uygulandığında sıkı köklere sahip sağlam bir temele dönüşür.

Bu çaba ve süreklilik sayesinde biriken bilgi tamamen sana ait ve senden gelen bir bilgi olacaktır. Bundan daha samimi ve içten ne olabilir ki? Böyle bir insan gerçekten de kendi köklerinden beslenen sağlam temellere sahip bir insan değil midir?

1.15 Ne zaman ki zihin algıladığı şeylere, hatta dini olanlara bile duyduğu arzuyu kaybeder, işte o zaman arzusuzluk (vairagya) üzerinde üstün kontrol elde edilir.

İnsanın sahip olduğu tüm bilgiyi kendi köklerinden aldığı bir yerde hangi bilgiyi sahiplenmek ister ki? Bazıları vardır ki çok köklü ve değiştirilmesi zor, çünkü anlattıkları ve inandırdıkları o kadar köklerimize inmiştir ki. Bize nereden geldiğimiz, nereye gideceğimiz ve en büyük korkularımızı anlatırlar. Var olma ve ölüm korkusu. Körü körüne inanmamızı sağlayacak kadar derinden etkileyecek kodlara sahiptir dinler.

Ve artık kendi köklerine sahip bir insan bu dini kökleri sahiplenmek ister mi? Bence hayır…Ama bunu yapabilmesi için kendi samimiyetine ve köklenmesine inanması ve var oluşunun gücüne o kadar inanması gerekir ki ölüm bile korkunç gelmesin.

Devamı yakında...

Kaynak Kitap: Yoga Sutralar-1 - Çetin Çetintaş

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Uyan

İyileşmek için önce iyileşmeyi istemek gerek. İstemek demek, hasta olduğunu ya da bir sorun olduğunu kabul etmek demek. Bende sorun yok...

 
 
 
Hayat

Biraz Hakimsen, hakim olmayan birileri dilinin ucundan sonucunda bir açıklama beklerler. Seçim yapmanı isterler. Çünkü gerçeği, doğruyu...

 
 
 
An’ında Gelenler 4

Başkalarının doğrusuna uyarsan eğri ile eğri kalırsın ama sen de o da doğru zannedersin. Sen kendin dışardan koşullanmadan şartsız...

 
 
 

© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page