Güneş ve Ay
- Hande G
- 21 Kas 2019
- 6 dakikada okunur
İki tutulma arasında bir 30 Temmuz günü hayata tutunmuşum ben. Bir hikaye var, bir ucu doğmadan önce bir ucu doğduktan sonraya uzanan. Ve düşünüyorum doğmadan önce ve doğduktan sonra da insan kaç defa daha ölebilir ve doğabilir? Bahsettiğim şey her gün güneşi doğurmak değil, insanın kendi güneşini bir daha doğurabilmesi. Çünkü düşünüyorum da, evet doğduğumda bir Güneş vardı, ama ben doğsam da o güneş her gün doğarken ben içimdeki güneşi neden doğurmayayım? Bu kadar yaratıcı ve doğurgan olabilir miyim?
Şimdilik bu tutulma konusu bir burada dursun önce anlatacaklarım var, sonra döneceğim…
Biraz astroloji, biraz beyin jimnastiği, biraz (?) ben…
2 hafta önce verdiğim bir kararla yeniden astroloji eğitimine sil baştan döndüm. Ama kaldığım yerden başlamak yerine sil baştan daha doğru geldi, zaten silip silip yeniden doldurmayı seviyorum :) Mevzu aslında bilgiler de değil, mevzu bu sefer öğrenmek. Beraber öğrenmek, yanında olduklarımla öğrenmek, bir öğrenme yolculuğu..

Konumuz son derste Güneş ve Ay idi. Kaç yıldır bilmiyorum hep üzerine düşündüğüm ve her seferinde farklı baktığım bu Güneş ve Ay’a şimdi yeniden değinme ihtiyacı duyuyorum çünkü her düşündüğümde başka manalar oluşuyor, belki yarın bunlar da yalan olacak…
Güneş’in sembolü olan tam daire ruhun madde formunda açığa çıkmadan önceki bütünlüğü iken ortasındaki nokta ise bilinç-ego demekmiş. Ben bu sembole baktığımda düşündüğüm şey:
Bir bilinç bir idrak var tam merkezde ve bunun çevresinde onu bütünleyen çember bir form var. Kendi güneş sistemimizdeki Güneş’i düşündüğümüzde Güneş hem kendi hem de etki alanı gösterdiği ışınlarının ulaşabildiği, ufkunun yani sınırlarının bir yere kadar ulaştığı bir alanı çevreleyen ve içinde kendi idaresinde bir şeyler barındıran bir sistem, güneş sistemi. Oysa güneş deyince sadece o parlak Güneş’i baz alıp geçebiliriz de, ya da dediğim gibi, o parlak ışık topu ile beraber onu çevreleyen onun kendi idare alanını da baz alabiliriz. İşte burada birçok soru geliyor akla. Bir tanesi de, ben dediğim şey sadece bedenim mi, yoksa bedenimden de öte etki alanımdaki beni bütünleyen her şey de mi?
Eğer sembolün içindeki nokta ego ise ve ben varım diyorsa ve bir bilebildiği bir bilince sahip ise, o bilincin ulaşabileceği sınırlar dâhilinde bir çember oluşturuyor elbet. Egonun gücü ve parlaklığı, oluşturacağı çember kendi idrak gücünden ibaret. Sadece bir nokta kadar olup kendini bir bedenle hapsedebilir, bütünlüğü bencil bir egodan ibaret olabilir, ya da idrak gücü, bilebilme gücü, ufku çok geniş olup kendi bütünlüğü ve çemberi o kadar geniş olabilir ve de parlak. Yani bu durumda içine dâhil olduğumuz bütünlük bizim elimizde mi? Belki de bunun bir sınırı yoktur, belki de vardır bilemiyorum. Ama anladığım tek şey, güneş her ne kadar sabit gibi dursa da kendi içinde aslında sürekli parçalanıp sürekli yeniden doğuyor ve değişiyor olmalı(sembolik anlamda). Ego bu yüzden çok önemli çünkü o her ne olacaksa onun idaresindeki bütün gezegenler de ona göre rol alacaklar. Belki de bazıları dışında kalacak kadar küçük bir çember olacak, belki de hepsini kapsayacak ve rolleri aşikâr olacak bir güneş sistemi olacak. Güneş idrak gücüyle parlatabilme gücüyle kendi bütünlük çemberini ve içindekileri aydınlatacak. Ve içinde her ne varsa böylece gölge oyunlarıyla manalar bulacak.
O yüzden bir egoya ihtiyacın var, ve önemli olan iyi sağlam ve sağlıklı bir ego olması. Belki de Güneş ondan her gün batıp her gün yeniden doğuyor. Zaman geçtikçe kendini her gün yeniliyor, ta ki mükemmel egoya ulaşana kadar. Yani aslında bilincinin iyileşmesi, daha parlak ve güçlü olana kadar. Biz insanlar her gün o güneşi batırıp doğuruyoruz, ve her gün aslında yeni bir fırsat yeni bir başlangıç için.
Bu güneş her yerde. Yaşadığımız Güneş sisteminde, yaşadığımız dünyanın gökyüzünde, insanlarda, kendinde, iç dünyanda hep bir güneş var. Çünkü o aslında senin ve tüm bütünün bilebilme kabiliyetini gösteriyor. İçinde yaşadığın toplulukları düşün. Bir aileye doğuyorsun ve o ailenin ortak bilinç seviyesi ile dünyaya geliyorsun. Seni sen yapan en önemli bilinç seviyesi başta baban yani güneşin. En yakın güneş sistemin babanın kurduğu düzenin içinde doğduğun dünya. O senin en yakınında olduğu için onun zamanını yaşıyorsun bir süre aynı Dünya’mızın Güneş zamanını kabul etmesi gibi. Ve aslında O Güneş de başka bir sisteme dahil bizim bilme bilincimizin ötesinde, idrak edemeyeceğimiz. Aynı babanın da yani ait olduğun ailenin de toplum içinde erimesi gibi. Bir ülke bir kıta derken bir gezegen dolusu… Yaşadığın ülke ve insanların bilebilme seviyeleri ile eğitiliyorsun ve zamanla o bütünlüğe de aşina oluyorsun. Ve topluma karışıp insanlarla etkileşimde bulundukça daha evrensel konulara da aşina oluyorsun, dünyanın neresine gidersen git aynı olan şeyler. Bazı bilgiler bilebildiklerimiz dünyanın her yerinde aynı. Yani bakıldığında en dibindekinden en uzağındaki gezegenin en ucundaki insanla bile paylaştığın az ya da çok bir şeyler var. İnsan en yakınındakinin tesirindeyken tesirin azaldığı alanlarda artık bildiklerinin dışına çıkıyor elbet. Ve çıksa bile hep bildiği bir şeyleri yanında taşıyarak geziyordur. İşte böyle katman katman aydınlık alanların birbirine geçtiği bilinçlerin birbirine bazı noktalarda karışabildiği veya çoğunlukla uyaşamadığı bir çorbanın herkes ayrı bir tat olarak içinde yaşıyoruz. Ve her birimiz birer parçası olarak bir bütün oluştururken, bütünün kendisi de kendi idrak seviyesinde bireylerini oluşturuyor. Bireyler mi toplumları oluşturuyor, toplumlar mı bireyleri oluşturuyor diye soruyorum. Aynı tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan mevzusu gibi.
Asıl mevzu şu ki, senin güneşin asıl nerede? En yakının kim?
Doğduğundaki baban mı, kocan mı, ya da hayatındaki erkek bir otorite figürü mü ya da o güneş neleri temsil edecek, gücünü hangi formdan ve nereden alacak? Bir enteresan olan durum da, erkekler için karşı cinsin Ay olması, Güneş olmaması. Bu durumda aslında insanlığın ne kadar baskın bir erkek otoriteye maruz kaldığı aşikar değil mi? Ve aslında kadınların bu Güneş güçlerini kaynaklarını nereye teslim ettikleri ile de alakalı bence. Çünkü bir doğum haritasındaki Güneş, bir başka insanı temsil de etse, aslında her bir parçası sensin. O zaman sen neden kendi Güneşine sahip çıkmayasın? Bir haritanın potansiyelini hangi seviyede, katmanda, farkındalıkta yaşadığın burada çok önemli oluyor. Çünkü o güneş görevini yerine getirecek ve her türlü parlayacak ve bunu kimin üzerinden yapacağına karar vermek belki de senin elinde. Güneş bu kadar önemli, çünkü o senin idrak gücün aslında. Bilebileceklerinin sınırını belirleyebileceğin yer. Ne kadar aydınlanmak isteyeceğinin göstergesi. Tabi bence…
Ay’a gelecek olursak. Ay Dünyanın etrafında dönüyor ve onun uydusu. Ve bir de bildiğimiz Güneş var. Dünyanın dışından bakacak olsak aslında Ay’ın şekli ve parlaklığı belli. Ama bağlı olduğu Dünya’dan bakınca şekil ve ışık değiştiriyor. Yani aslında Ay için dünyevi, daha şahsi konular dememizin nedeni Dünya’ya bağlı olması ve bizim de o Dünya’dan Ay’a bakıyor olmamız. Yani dünyeviliği bizim konumumuz ve dünyada yaşamamız ile alakalı. Yani bizim Dünya deneyimimiz ve Ay’ı algılayış şeklimiz bize mahsus. Yani ay aslında sadece bize o manada geliyor. Bizim deneyimlerimiz ve gördüklerimiz her ne ise o şekilde bize görünüyor. O kadar şahsi, dünyaya ve insana, kişiye mahsus bir şey. Ve gördüğümüz ışıklar da tamamen güneşin yansıttıklarından ibaret. Yani içine dahil olduğumuz bütünlüğün içinde bizim görebilme seviyesine ulaştıklarımız ve henüz ulaşamadıklarımız ama istersek gerçeklikler sınırı dahilinde ulaşabileceklerimiz keşfedebileceklerimiz bilinmeyenler olarak var, ve ay her karanlıkta ve bilinmeyen gökyüzünde bize o ışıkların yansıması ile bir mana sunuyor ve gösteriyor. Her bakan göz de başka bir şey anlıyor, çünkü ışıklar direk değil, loş ve kırılmış, bükülmüş, yoruma açık. Ay kadınları temsil ediyor, ve neden kadınlar anlaşılmıyormuş belli oluyor, çünkü her kadın bir başka mana, bir sabiti yok :) Bir ay ışığının gündüz çirkin tabir edilebilecek şeyleri saklayarak güzel, gündüz rengarenk güzel şeyleri tam göstermeyerek yoruma açık bırakıp korkunç bir şey olarak gösterme gücü var. Yani aslında bütünlüğün içinde bilinenleri bilinmez, ya da farklı bilinir yapma özelliği var. Bir nevi aslında bize farklı perspektif sunma, ve farklılaşma, sabitte kalmamayı öğretiyor. Çeşitlilik ve olasılıklar ile yeni şeyler türetme, ortaya çıkarma, yaratma imkanı sunuyor. Belki gündüz göremediklerimizi gece görüp keşfetmemizi sağlıyor. Nasıl hatırlamak isteyeceğimizi seçebileceğimiz, unutmak istediklerimizi dönüştürebileceğimiz bir yer Ay’ın alanı. Belki de bilgilerimizi terbiye edebilip şekillendirebileceğimiz, belki de bilincimizi besleyip büyütebileceğimiz yer.
Bazen dolunay ile bütün resme bakarken, bazen hilal ile bütünün belki de en ince çizgisinde sadece bir noktaya bakmamızı isteyendir ay. Algıda, perspektifte kendi gibi oynak olmamızı isteyendir Ay. Hayal etsene. Bir dünya var karanlıklar içinde, ve sadece bir kibrit yanıyor ve senin o karanlıkta o aydınlığı o ışığı bulman mümkün kü? Onu görebilecek kadar yaklaşabilir misin ve bulabilir misin o ışığı? Ya da hayal et, bir dünya var dolunay gibi loş ama tamamen aydınlık. İçinde yaşamak ve kaybolmak yerine, dünyadan çıkıp uzaydan bakabilir misin bütün resme, görebilir misin dünyanın buğulu halinin yansıttığı güzelliğe, bütün resme bakabilir misin o açıdan, ve görebilir misin bütün parçaları? Ne zaman hangisi gerek, kim bilir, durum gösterir. Sen hepsi ol, yeri gelince öyle bak..
Bazen dünyanın içinde herkesin unuttuğu bir köşede, bazen dünyadan uzakta… Bazen en derinlerinde, içinde kimsenin göremediği karanlıklarda, bazen kendinden çok uzakta dışında….Çok zor değil mi? Öğrenmek aslında zor...Çünkü çok şahsi, ay kadar şahsi….Ve öğreneceklerin çok derin ya da çok yükseklerde…Her yöne gitmek ise marifet…Güneş parıl parıl parlarken, sana sonsuz gibi gelen bir bütünlük sunarken, senin ona aslında dokunamıyor olman gibidir. Gözlerinin önünde ama anlamıyorsun. Manasına ulaşamadıkça anlamıyorsun…Aç kalıyorsun belki de. Ay ise seni besleyendir. Gerçekten doyurandır. Annen gibi…Ruhunun bilgiyle doymasıdır…Ruhunun Güneş’in dahilindeki tüm gerçeklikle anlamlı şekilde dolabilmesi demektir, doymak böyle olsa gerek. Benim anladığım bu…
O yüzden, Güneş kim, Ay kim önemli.. Haritanı hangi seviyeden, hangi farkındalıktan çalıştırıyorsun önemli. Güneş’in hangi erkekleri, Ay’ın hangi kadınları temsil ediyor önemli. Neyle doymak istiyorsun, ve yemeğini nasıl yiyeceksin önemli. Nasıl gelişmek, büyümek istiyorsun önemli. Önemli ise önemli tabi. Belki umursamıyorsundur. O zaman sorun değil, haritan yine çalışıyor, kalitesi ne ise ona uygun olanlar yaşıyor hayatında. Ama harita mı seni yaşatıyor, sen mi haritayı yaşatıyorsun tartışılır….
Benim haritama gelecek olursak o da yarın olsun, bugün yazı vaktim doldu…