Ben Hande
- Hande G
- 29 Oca 2021
- 4 dakikada okunur

Malum bir Aslan dolunay’ından geçtik ve benim Güneş’im üzerinde gerçekleşen bir dolunaydı. Bundan mıdır bilemiyorum ama garip hallerdeyim..
Bir süredir hissettiğim en yoğun şey hiçbir şeye sığamadığım. Hiçbir kimse, grup, topluluk, bilgi her ne var ise…Belki dışardan bakıldığında çok da gerilimli bir durum olarak anlaşılmasa da içerde tam anlamıyla uyumsuzum.. Şikayetçi miyim? Hayır..
Dün bunu düşündüm. Eskiden beri var olan yabaniliğimi düşündüm…Hiç geçmeyen yabani bir tabiat var içimde.. Artık bu yabani tabiatı kucaklıyorum. Eskiden beri evet çok zorlandım bu durumdan aslında, her ilişkimde iletişimimde hissettiğim bir yabanilik vardı. Belki de beni evcilleşmiş her kişiden, şeyden, durumdan uzaklaştıran bir şeydi. Beni, normal sandıklarımız, gördüklerimiz dışına taşıran dışlayan bir şeydi…
Medeni olmak ne demekti. Uygar olmak.. Görgü kuralları olan. Bir görüşü olan, ve bu görüş düzeyinde bilim, sanat, yaşam alanlarında yaşam biçimlerinde bir düzeye gelmiş olan. Yani aslında ortada bir görüş var, bir bilinç düzeyi var ve bunun varoluşun tezahürü, şekline yansıyışı ve biçimleri var. İçinde var olduğun benimsediğin biçimlerin gerçeklerin olduğu bir yer burası. İşte benim içimde geçip bitmek bilmeyen yabaniliğim de bunla bağlantılı aslında. Kendimi düşünüyorum, kendime çok samimice baktığımda ve kendime baktığımda gördüğüm şu ki, ben hayatım boyunca hiçbir şeyi yüzde yüz benimseyemedim… Bahsettiğim şey şeylerin bilgisi.. Şeylerin bilgisinin medeni durumu.. Belki bizim şu anki gözümüzden gerçekliğini benimsediğimiz o şeylerin bilgisinin bizim için medeniyet olarak görüldüğü ve gerçekliğine gömüldüğümüz o medeniyetin bilgi düzeyi…
Bir süredir farklı bazı insan ve eğitim gruplarına girip çıkarken fark ettim ki, ben birlikte öğrenemiyorum… Ne zaman ki kendi yalnız halime içime çekiliyorum o zaman daha iyi öğreniyorum. Ve kendi içsel bilinç medeniyetimi inşa ediyorum.. Ve sordum neden birileriyle uzun soluklu karşılıklı öğrenemiyorum….
Çünkü genelde çok medenisiniz. Fazla evcilsiniz. Kendi küçük korunaklı evlerinizde oturup da öğreniyorsunuz. Kendi gerçekliğiniz içinde oturmuş kendi oyun alanınız içinde geziniyorsunuz. Bir şeyi direk kaynaktan öğrenmek için onla temas etmek yerine ona ulaşabilecek bağlantıları bulup bağlantılar üzerinden sahip olmaya çalışıyorsunuz.. Birileri hep sizi beslesin diye bekliyorsunuz. Alıştırılmışsınız yemeğinizi beklemeye. Büyümek için dışarıdan bakıma ihtiyaç duymaya..
Neyin içinde mevcut isen onu yaşar ve onu deneyimler ve onu öğrenirsin. Eğer bir medeniyetin içinde isen onun tarafından sarılıp sarmalanmış isen gerçeğinin sınırları bellidir, öğreneceklerin yaşayacakların bunlardan mevcuttur. Kabiliyetlerinin sınırı bellidir.. Gerçek dediklerimiz bu kadar sınırlı işte..
Sana insan olmanın ne demek olduğu öğretilmiş, sana yaşamın ne olduğu öğretilmiş, sana açlığın, yoksulluğun, zenginliğin, tatlının, tuzlunun, güzelin, çirkinin, iyinin, kötünün, doğrunun, yanlışın, bilginin ne olduğu hep öğretilmiş. Eğer senin yazılımın bir telefonda bir uygulama olmaktan ibaret ise senin gerçekliğinde bir telefon olmak düşünebileceğin bir şey değil. Eğer yazılımında var olman bir telefon olmak ise, bir masa olmak senin için düşünülemeyecek bir şey. Eğer senin yazılımında bir masa olmak var ise, bir insan olmak nedir düşünemeyeceğin bir oluş şekli ve gerçeklik. Ve şimdi bir insansan ve insan olarak var olmak ile ilgili medeniyet seviyen ne ise, gerçekliğin ne ise, daha başka nasıl ve ne olarak yaşayabileceğini düşünemezsin? Bilmiyorsun.. Tüm bedenin, bedeninin bilgisi hakkında bilgilerin senin dünyanın bir gerçekliğinden ibaret. Ve bilime bakıyorsun, eski antik medeniyetlerden yazıtlara, kutsal yazıtlara bakıyorsun, her zamanın bilgilerini derliyorsun topluyorsun bir şeyler öğreniyorsun, insanlık şu bu diyorsun, bedenimiz bu diyorsun, bunlar gerçek diyorsun. Ne biliyorsun? Bildiklerinin kalıcılığını nerden biliyorsun? Tarihinin, insanlığının evrimini ve hakikatini ne biliyorsun? Bir çekirdek gerçeklikten türeyen bir sürecin meyvelerini yiyorsun…Ve tüm sistemin kalıcılığını ne biliyorsun? Olduğunu sandıklarını ne biliyorsun?
Ne kadar yabani olabilirsin? Ne kadar medeniyete vahşi olabilirsin? Ne kadar gerçek zannedilen bu bilgi medeniyetine yabani olabilirsin?
İşte bu yabaniliği ve vahşiliği bu yüzden seviyorum artık. Yan etkisi var evet. Yabanisin ve en medeni yerlerde rahatsızlık vericisin, yansıtmıyorsan da o derece içerde rahatsız olansın. Ama o kadar vahşisin ki, hiçbir medeniyet, tabiat senin kadar vahşi ve doğal değil. Ve içinde gezdiğin hiçbir yer senin doğal habitatın değil. Hiçbir gerçek kalıcı değil, hepsi bir gün geçecek… En inandıkların, bildiğini sandıkların bile. Ve bence gerçek bir medeni olmak için gereken en önemli özellik de yabani olabilmek. Çünkü içinden geçtiğin hiçbir medeniyet katmanı aslında seni yavaşlatarak sana içinde oyalanacağın bir perde, sınır değil sadece seni hızlandırarak yukarı iten bir basamak da olabilir. Gerçek medeniyetin yukarı iten gücünün yakıtı aslında kendi geçiciliklerini yıkarak onların üstünden yükselmesi. Yani her yıkımı aslında onun yakıtı, gıdası.. Sanırım güneşin sürekliği ve iç patlamaları ile kendi dönüşümü ve bitmeyen yakıtı bunla alakalı olsa gerek..
Ve kendimi düşünüyorum. Bu yabaniliğimle bilgiye nasıl yaklaştığımı düşünüyorum. Hayatın bilgisine. Hayatın bilgisini hem kabul edip hem de nasıl etmediğimi. Bir zamandır nasıl da medeniyet sandıklarıma uyumlanmaya çalıştığımı düşünüyorum. O kadar bana ters bir durum ki bu.. İçimdeki yabani şey. Yabani demek ne kadar olumsuz görünüyor insanlar tarafından bilmiyorum. Ama bana göre aslında en kabuksuzundan bir şey artık..
Ve biliyorum ki amacım kendi medeniyetimi aramak değil. Zaten tabiatım var. Vahşiliğim ve olduğum hal benim mekanım. Ve halimin başka mekanlardan geçişlerindeki devinimleri benim sürecim, zamanım. Yaşamım bu. Vahşiliğimi unutmamak. En ilkel halimi, ilk’imi kaybetmeden yolculuğa, var olmaya devam etmek. Uysallaştırılmadan, bir iradenin bir bilincin hakimiyetine girmeden onun kölesi ve kulu olmadan yabaniliğimi devam ettirmek, ve uygunsuzluğumu, uyumsuzluğumu yaşaya yaşaya yaşama devam etmek.. Belki de kendin olmak böyle bir şey..
Ve sen ne kadar biliyorum diye bana gelirsen, ben sana o kadar uymayacağım.. Çünkü uymaz bana.. Bana merak ediyorum ve birlikte bilmediklerimizi keşfedelim dersen o zaman işte birlikte öğrenebiliriz. Sen meraklı ve vahşi olduğun müddetçe beraber öğrenmeye ayak uydurabiliriz. Ve benim derdim bilmek, bildiklerimi büyütmek değil.. Benim derdim en iyiyi bilip bir medeniyet kurmak da değil. Bir yere medeniyet kurup oralarda kurulmak değil. Ben vahşi olduğum için medeniyetler kurulacak ve yıkılacak, ama ben hiç birine ait olmadığım için ne kurulucam ne de yıkılıcam, sadece içinden geçip var olmaya devam edeceğim… Bir vahşi olarak… İçimdeki kendim böyle diyor…
Comentários