top of page
Ara

Handece konuşmak gerekirse

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 14 Şub 2021
  • 17 dakikada okunur

Günlerdir kafamda yazdığım ve belki de aylardır kafamda gün ve gün kendiliğinden gelişip büyüyen bir konuyu buraya yazmaya geldim.


Bugün biraz vahşi ve yabani bir günümde olabilirim. Ve hatta en saçma ve aykırı, uyumsuz günümde de olabilirim. Ve belki de az sonra yazacaklarımı okuyup okumamak bünyeye katıp katmamak konusunda iyi tartmak gerek. Çünkü çoğu kişiye saçma gelebilecek bir şeyden bahsedeceğim az sonra…. Belki gerçekten sindirmesi zor olabilecek bir yiyecek gibi. Belki çoğu malzemeler tanıdık, ama tarif benim için bir ilk ve ortaya çıkan tat hiç bilmediğim yeni bir tat. Ve de, ya çok sevilecek ya da hiç sevilmeyecek bir lezzet…Bence bir garip, ama hoş…


Sanırım oruçtan çıkmam lezzet dünyamı alt üst etmiş olabilir, yemekle yatıp yemekle kalkıyorum, tanımlarımı tariflerden ve lezzetten yapıyorum :)


Konumuzun tarifi bir tane de değil. Aslında her şeye dokunan bir konu. Özünde verdiği mesaj ise: “ya bildiğini sandığın her şey bildiğin gibi değilse?” Ya doğru sanıp takip ettiklerin aslında düşündüğün gibi değilse’ye çıkabilecek, ya aslında doğrular farklı yorumlanıyorsa, ya da Hande de böyle yorumluyor böyle de bakılabiliyor deme’ye çıkıyorsa sonunda oturup da ben neyi takip etmeliyim ya da etmeli miyim diye oturup düşündüren bir konu. Ben bu yazıyı yazarken sadece iç sesimi dinleyeceğim. Çünkü bildiğimi düşündüklerimi dinlersem, o zaman şu an tüm dünyanın, tüm bilgilerin karşısında olduğum için tamamen geçersiz olmam gerekirdi…Bu yazdıklarım tamamen benim aklımdan geçtiği için yazma ihtiyacı hissediyorum, kafama yattığı kabul ettiğim bir teorim olmakla beraber belki de zamanla değişecek de olabilir. Ama şu anki şekli şimdilik bu..


Konumuz elbette astrolojik bir yaklaşımdan tabiki de. “Astrolojik bir matematik ile çakralarda bir garip yolculuk”




Ama öncesinde mitolojik bir hikayeden de bahsetmem gerek.. Hani Uranüs Gaia’dan doğmuştu da, sonra o da kendi doğan çocuklarını yutmuş mideye yollamıştı. Sonra oğlu Satürn de mideye yollamıştı. Ve hatta Zeus bile hamile karısı Metis’i yutup mideye yollamıştı. Hatta kızı midesindeki anneden doğup da Zeus’un kafasından çıkmıştı. Sevgili Athena..


Soruyorum bu mide ne olabilir? Bence fikrimi söyleyeyim.. Bu mide aslında çocukların doğdukları yeri gösteriyor. Aslında bu çocuklar hani gün yüzü(güneş) görmeden mideye gidiyor ya, aslında mide o çocukların doğdukları alan olabilir bence. O çocuklar mideye doğuyor. Yutmak diye tabir edilse de, aslında biz burada, yemek yok etmek gibi algılasak da kendi bedenimizden ve yemeğe bakış açımızdan olsa gerek ve kendi boyutumuzdan sanki başka bir şey anlamış olabiliriz. Sembolik olarak aslında bu çocuklar doğana kadar 2. Çakrada gelişip büyüdükten sonra oradan çıkmak için 3. Çakraya doğuyorlar… Yani belki de yutmak denen şey, aslında doğanı kapsamak, içine almaktır, ona alan sunmaktır kim bilir. Bence çok mantıklı… 2. Çakra’nın Gaia olması da çok mantıklı. Ve oradan aslında Uranüs’ün doğması aslında 3. Çakranın Uranüs’ün kendisi olduğunu gösteriyor olabilir mi? Ve mide dediğimiz aslında Uranüs’ün kendisi ise onun çocuklarını karşılaması aslında onları kapsayıp kuşatması ve kendi içindeki alana dahil etmek için yutması, yani mideye indirmesi olabilir mi?

Evet, şu an buradaki soru işareti şu gibi geliyor sanırım.. Ama orası ateş elementi, ve Güneş’in olduğu çakra. Uranüs aslında astrolojiye göre Güneş’in karşıtı, yani aslında gölgesi. Solar plexus yani Güneş sinir ağı denmesi aslında bence oraya Uranüs’ün daha çok yakıştığını gösteriyor. Çünkü Güneş’in varlığı ve idare mekanizması ve kapsamı kendisinden ve onun Güneş sembolündeki gibi de merkezdeki nokta halinden dış çeperine kadar ışınlarıyla doldurduğu bütün çemberi ifade eder. Aynı Güneş sistemimiz gibi, Güneş merkezde de olsa varlığının saçılan her bir parçası sistemin her bir noktasına dokunur ve vardır, sanki bir ağ gibi yayılmıştır. Aynı bizim sinir sistemi ağımız gibi. Ve zaten sinir sistemimizin bir elektrik akım sistemi olduğunu düşünürsek Uranüs aslında bu Güneş ağını, sinir ağını da temsil eder. Evet Uranüs uzayı da temsil eder, çünkü o aslında sinir ağının ve yani güneş ağının oluşturduğu ve ışığı tutan alandır, uzaydır. İçi Güneş’in saçılan ışınlarıyla yani bir nevi Güneş ile doludur.. Ve astrolojide biz tabiki de farklı yöntemler olmakla birlikte en çok kullanılan yöntem olan Dünya merkezli harita yorumlamayı kullanırız. Bu da şu anlama gelir, Güneş’in içinde olduğu bir çemberin içinde Dünya bir yerinde olsa da, astrolojik bakış açısından sen yani üstünde olduğun Dünya merkez alınırsa Güneş sana göre olan merkezin yarattığı çemberde bir yere denk gelir. Ve sanki Güneş senin etrafında dönüyormuş gibi algılanır. Bu yüzden de Güneş’in Dünya etrafında Dünya merkezi bakış açısından yarattığı o çembere bizler ekliptik deriz, yani Zodyak kuşağı. Ve burçlar da bu kuşak üzerinde dizilidir, çünkü Güneş bize göre sırasıyla zamanı geldikçe bu kuşak üstünde bu burçlar üstünden geçer. Ve biz atıyorum temmuz ayında bir tarihte Güneş Aslan burcunda dediğimizde aslında dediğimiz şudur: Dünya’dan bakınca Güneş Aslan burcu üzerinde duruyor. Ama bu sadece bizim bakış açımızdır. Ve büyük resme bakacak olursan, Güneş Aslan üstünde iken kuşağın çember doğası itibari ile Dünya da kuşağın Kova burcundadır o esnada. Ve aslında dünyevi bakış açını bıraktığında ve yukardan baktığında olan aslında senin bakış açından gördüğünün sadece o perspektife ait olmasıdır ve sadece sana göre Güneş’in Aslan’da görünmesi ve senin Aslan’da olduğunu zannetmendir. Oysa sen o ışığın orayı aydınlatmasını orada olmak olarak zannetsen bile aslında sen Dünya olarak Kova’dasındır. Gerçek olan senin Kova’da olmandır. Işığın doğrulduğu yer senin Dünya’dan uzakta Güneş’e baktığın yerdir sadece. Kendine dönüp baksan sen aslında Aslan’ın gölgesinde tam karşıtta Kova’dasındır. İşte demek istediğim şu. Biz Güneş’e baktığımızda Güneş’i görürüz. Çakralarımızda Güneş 3. Çakranın ifadesi olarak düşünebiliriz, ama ya bizim gerçeğimizde aslında biz Güneş’in ağıyla kapladığı kendi çemberinde bir alanındaysak, o zaman bizim Güneş ifademiz ve gerçeğimiz aslında bizim olduğumuz yerdir. Çünkü Dünya aslında karanlıkta, gölgede olandır ve sadece Güneş ağının içinde mevcuttur. Bizler aslında Güneş’in tabi burcu Aslan değil Dünya’da Kova’da yani onun içinde olduğu güneş ağında yaşıyoruz. Ve bu yüzden aslında Güneş sandığımız ile Uranüs sandıklarımız aslında bizim perspektifimizden ters geliyor olabilir mi? Ve ben dediğin yer senin gerçeğin, olduğun yer aslında senin gölgede olduğun.. Güneş her ne kadar ilahi olanı, bütünün bilgisi ise, Uranüs de aslında onu tutan onun bilgisini barındıran bir alan. Kolektif bilgi evet, ve bir o kadar da Dünya’nın ta kendisi. Çünkü Dünya bize açılmış ve sunulmuş bir alan ise bizim Uranüs’ümüz de Dünyamızın ta kendisi aslında. Şimdi düşününce Uranüs Kova vs, koca bir laboratuvar alanı gibi de geldi bir an bana :)


Midemiz aslında bütün sinirlerin geçtiği bir alan. Ve sinir hastalıklarında ilk etkilenen organ. Sinir ağının çok yoğun kümeleştiği ana bir kavşak olması nedeniyle aslında fazlasıyla elektrik yüklü bir yer. Aynı Uranüs gibi. Ve tüm bedensel bilginin datanın toplandığı ve buluştuğu bir yer. Ve yediklerini düşün. Yediğin tüm besinler, Dünya’nın bilgisi, her şey direk mideye gider ve ilk orada toplanır. Midenin aslında genel olarak objektif bir organ olduğunu söyleyebilirim. Çünkü yediğin zaman midenin onu içeri almama gibi bir şahsi fikri olamaz. O her geleni kabul etmek zorunda. Orası aslında objektif olarak bütün ürünlerin toplandığı, açıldığı kolektif bir alan. Belki yediğin tüm ürünlerle, ya da 2. Çakradan gelen tüm yaratılmış olanlarla dolu bir yer. Aslında orası Dünya, ve 2. Çakradan döllenip doğan her çocuk oraya doğuyor. Başkalarının çocukları. Evet bunu birazdan anlatacağım…..


Şimdi en başa geri dönelim…


Sen ne ilksin ne de son…


Doğduğunda bir anne ve babadan doğdun, bir başın vardı, bir hareketten oluştun. Ve öldüğünde de son olmayacaksın. Senden olandan her ne varsa mirasından devam edecek her nereye nasıl doğacaksa..


Aslında bir akış var, ve sen o akan nehrin belli bir hızında o hareketten meydana geldin, bir akıştan gelerek bir itişle harekete sıfırdan başlamadığın ve geldiğin itişten yaşama girdiğini demek istiyorum aslında. Ve hangi itilimden nasıl bir eylemden doğduysan o hızdan hayata girerek aslında nerden nasıl geldiysen eyleminin doğallığı seni geldiğin yerin aynısına yöneltecek doğal olarak…


Aynen sonsuzdan gelip sonsuza yönelmen gibi. Ama işte ana tablo bu da olsa, insan sonsuzdan geldiğini bilmek yerine nerden nasıl geldiyse onu devam ettiriyor doğunca. Çünkü eylem o idi ve enerjinin akışı onu öyle yönlendirdiği için, bildiğinden yine bildiğini bulur ve devam ettirir.


Belki çok büyük bir savaştan geldin, o kadar savaştın ki, ve savaşın ortasında öldün ve eylemin yarım kaldı gibi o an, ama öldün ve o eylem sen doğduğunda savaştan geldiğin ve bir türlü unutamadığın ya da onu bilebildiğin ve tanıdığın için o eyleme devam edecek bir savaş alanını bulmanı sağlayabilir. Savaştan geldin, ve itişin buradan olunca ilk geldiğinde düşmanlarını tanıyıp bulman gibi. Çünkü savaştan gelen düşmanı bilir. Bu çok basit ve kompleks olmayan bir hali örnek olarak vermek gerekirse. Belki tabi ki de başka şeyler de biliyordur…


Ama şu aşikar ki nerden geliyorsan bir giriş yaptığında yanında getirdiğin tek şey girme eylemi ve enerjisi ise o bir başlatma enerjisidir ve enerjinin tanıdığı şeyi bulması çok olasıdır…Belki devam ettirmek için, belki artık yine bulup da sonlandırmak ve hatta barışmak için de olsa.. Her ne ise..


İnsan kendinden olanı bilir ve görür karşısında.. İşte enerji de böyledir. Daha odaya adımını atmadan aslında orada ne bulacağını bilerek odaya yöneldiğinde odaya girdiğinde bulmak istediğini bulursun işte. Öfkeliysen bulmak isteyeceklerin ise bellidir. Pişman isen bulmak isteyeceklerin de bellidir. Seviyorsan bulacakların da bellidir..


Hayatın başını anlatan ilk olan ve giriş enerjisini, başlatmayı anlatan Koç’tur. Bize göre ilktir Dünyalılar olarak ilk doğana o bebeğe baktığımızda. Ama kim bilir nereden geldi, ve nasıl bir şeyin devamı olarak geldi hiç birimiz aslında bilemeyiz. Koç’un yöneticisi Mars, sembolü de aslında her şeyi çok net anlatıyor.


Bir daire içi boş, ve daireden bir yere yönelen bir ok. Sonsuzdan gelen ve harekette olan bir yol var, ve nereye gideceği bir şey bulana kadar sonsuz olasılıklarla dolu, ve de aslında okun taşıdığı anlam kadar da bulmak istediği ile de sınırlı. Çünkü bir şeyle temas ettiğinde aslında teması yapan dairenin kendisinden önce onu taşıyan ve bulmak için bir amacı olan okun kendisi. Belki o sonsuz çemberden bir anlam bulmuş ve ardından sonsuzu da taşıyarak anlamını anlamlı olanla temas ettirmek için akışta. Onu iten bir geçmiş var, bir öncesi olan hikayesi var…Ve o aslında o hikayenin bir oyuncusu hikayeyi devam ettiren…Ve hikayenin konusu ne ise, neye eviriliyorsa karşısına çıkacak oyuncular ve rolleri de belli aslında. Sadece o rolü oynayacak uygun olan, o role ihtiyacı olanları bulması an meselesi…


Kök çakra, 1. Çakra aslında adı üstünde kökler, bir yerden gelen ve büyümüş ve tutunmuş olan bir sürecin bir yöne büyümeye devam etmesi için sabitleyen ve de ittiren bir şey.. Ve belki köklerden bir gövdeye ve dallara doğru.. Bir ağacın köklerini göremesek de, ağacı yaşamak için canlı tutan şey aslında kökleri. Onların üstünden yukarı büyüyebilmesi, ve yaşayabilmek için kendine bir alan bulabilmiş olması… Ve öyle bir alan ki, köklerinden öte bir alana doğduğu, açıldığı bir alan. Doğduğumuzda gerçekten ilk değiliz, sadece bizi biz yapanın bir devamıyız, tek olan varlığımızın aslında doğmadan önce var olduğu, ve varlığımızın bir şekilde bir parçasının yeni bir alana, dünyaya açılarak orada da yaşamaya ve alan tutmaya devam etmesi. Yaşam demek belki de doğum ile ölüm arasında olan süreden de öte bir şey. Ya da şöyle söylemek gerek, bildiğimiz bir yaşam süreci olarak evet doğum ile ölüm arasında, ama varlığımız ve var oluşumuz açısından aslında yaşam denen kısım varlığımızın açıldığı, bize göre doğum olarak, bir alandan ibaret, ve sadece bütünümüzün varoluşumuzun sadece bir parçası.


O zaman bir alana açılıyor isek, varlığımızın tabiatında hangi ağacın kökü isek, onun gövdesini ve meyvelerini yaratacağımız aslında daha açılmadan bellidir. Ne kendimiz biliriz, ne başkası, ama varlığımız bilir ve büyüdükçe kendini gerçekleştirir…

Kökümüz işte böyle bir bilgi itişiyle hayata açılmış ve dünyaya gelmiş gibidir. Ama işte geldiği yerden nasıl geldiyse geldiğini bulacağı için 1. Çakradan giren Mars ne ise hikayesini oradan devam ettirmek adına rolüne oradan devam eder ve 2. Çakrada görebileceği bir Venüs’ü görebilir ancak. Yani nerden geldiğini, yani ne bildiğini. Aslında burası onun için içine girdiği o oda olarak bir okulun sınıfıdır. Ve yaşam dersi burasıdır. Çünkü Mars burada dersler alarak görebilme gücünü arttırmalıdır. Eğer eski derslerine takılıp kalmışsa getirdiklerini tekrar etmek adına burada 2. Çakrada aynı derslere gebe kalacak, aynı Venüs ile muhatap olup onla temasa geçecektir. Belki düşmanları, rakipleri, katili, aldatılmaları, tüm yaşam deneyimindeki rolleri ile… Burası aslında geldiğin gibi gitmeme yerin. Bilmediğinde, geldiğin gibi gitmeye ve yanlış şeylere temas ederek yanlış gebeliklere mahkumsun. Burası kadın bedenine baktığında tüm yumurtaların depolandığı yerdir. Daha doğmadan aslında yumurtalıklarındaki yumurtaların bilgisi burada hazırdır bile. Yani neye gebe kalabileceğin o kadar fazladır ki… Burası bildiğin yaşam dersinin olduğu yerdir. Neyle nasıl temasa geçip nasıl bağlanacağının dersi. Demek istediğim sadece biyolojik bebekler de değil. Belki doğarken köklerinden gelen eylem alışkanlıkların ile 2. Çakranda neleri hamile bırakıp içinde büyütüyorsun? Buraya astrolojik olarak bakıldığında 2. Çakra aslında bekleyen potansiyeller havuzu olarak, ve her an topraklanmaya ve sabitlenip büyümeye müsait Venüs’ün yeri. Boğa burcu. Görünmeyenin görünmeye başlayıp bedenleneceği tezahür edebileceği alan. Ve aynı zamanda aslında Neptün de bana göre buranın diğer yöneticisi. Çünkü Koç burcu ile Mars geldiği yerden geldiği yere dönerken yani Venüs’e giderken aslında aradığı şey geldiği yer ise aslında Balık’tan geldiğini düşünürsek Neptün de 2. Çakranın temsilcisi olmalı. Balık burcu çift burç olarak bu bölgenin çift organlarla dolu olması benim için gayet yeterli bir gerekçe. Çift yumurtalıklar, böbrekler vs.. Ve Balık gibi sonsuz olasılıkların ve suyun yaşam kaynağı halini, sonsuz olasılıklarını ve ne olacağının belirsizliğini anlatması da bu bölge için çok açıklayıcı. Bir çocuk burada oluşmaya başladığında cinsiyetinin, yüzünün, kimliğinin, belki adının belirsizliği ve hiç birinin bilinmemesi ve o belirsizliğin doğana kadar devam edebilmesi bana göre Neptünyen bir süreç. Ve köklerden başlayan Mars girişinin geldiği yere dönme eğilimi nedeniyle Neptün’e dönmek isterken Venüs ile görebileceği kadarını tezahür ettirebilmesi ise kişinin, yani Mars’ın yaşam dersi. Çünkü Neptün ona o kadar bulanık bir görülmeyen bir yön verir ki, tüm o bilememe hali içinde Mars’ın kaybolması ve yönünü bulamaması ve bulabildiği görebildiği kadarına tutunması çok normal. Belki de nasıl barışacağını bilmediği için yine savaşmaya devam etmesi, yönünü kaybetmesi, kendinde olamaması ve hep yanlış şeylere gebe kalmaya devam etmesi, ve büyük bir şaşkınlıkla yönsüz tesadüfü yaşam derslerini tekrar etmesi gibi… Burası hem çok sisli, yönsüz, hem de çok savaşmalı ve sevişmeli bir alan. Tüm somut ve soyut, geçmiş ve şimdinin çarpışmalarının yaşandığı alan… Ve işte bazen fiziken bir bebek olarak oluşur, ve vakti geldiğinde alan bulabildiği yere doğar. Ve işte fiziken olmadığında da 2. Çakrada büyüyen bütün gebeliklerin sonucundaki bebekler 3. Çakraya doğar.


Çünkü orası Güneş ağıdır, Güneş sistemi, yani yaşamın olduğu Dünya’nın var olduğu alan. Ama kolektiften gelen Mars’ın yarattığı kolektif bir bebek olarak Uranüs’ün kollektif dünya havuzuna doğar.. Çünkü Uranüs aslında Dünya’nın ta kendisidir. Yani kollektif yaşamın var olabildiği bir alan.. Yaşam ağının olduğu yer.. Mide aynı zamanda çocukların doğduğu Dünya olarak bütün Merkür’lerin toplandığı yerdir. Çünkü çocuk astrolojide Merkür’dür. Kızı erkeği fark etmeden. Burası tüm kolektif çocukların giriş yaptığı yani Merkür’ün giriş yaptığı sabit nitelikteki ve objektif olarak bütün kolektif bilgiyi toplayan biriktiren ve her geleni kabul eden Uranüs’ün de alanıdır. Ve Uranüs astrolojik olarak aslında 5. Ev karşıtı olarak 11. Ev yani başkalarının çocukları demektir. Hakikaten de öyledir. Tüm kolektifin çocukları senin aslında kendi çocukların değildir onlar, annenin babanın tüm atalarının yaşam deneyimlerinin bilgisinin sonucundaki eylemlerinin görebildiği kadarının senin aracılığınla 2. Çakranda gebe bıraktığı ve doğduğu yani başkalarının senin üstünden gelen çocuklarıdır onlar. Ve sen anlamazsın. 2. Çakranda hep bedenin orayı beslemekle uğraşır. Bir takım arzular vardır, ve coşku ve hevesler arzular yaratılır ve bebekler oluşur, sonra doğarlar ve büyümek isterler. Hep açtırlar. Miden hep açtır çünkü hep beslenmek ister, bütün çocuklar orda oturmuş ağlarlar, sanki yuvada ağzını açıp yemek gelmesini bekleyen yavru kuşlar gibi.. ve sen onları beslemek için sürekli onların ihtiyaçlarını doyurmaya çalışırsın. Anlamsız isteklerin olur. Ama sen senin zannedip ben açım ve bunları yapmak istiyorum, bunlarla doymak istiyorum diyerek o çocukları büyütmeye çalışırsın. Belki o kadar kalabalıklardır ki birbirleriyle kavga ederler, patırtılar kopar, çılgın bir kreş ortamı gibi, birbirlerine girerler belki ve sen karmaşa yaşarsın hangisini takip edip hangi birine yetişeceğini bilemezsin. Biri müdür olmak ister, biri müzisyen, biri sadece bağımlıdır ve her şey önüne gelsin ister, biri dünyayı gezmek ister. Onu ister bunu ister. Her çocuk bir karakter. Peki bunlar başkalarının çocukları ise hepsinden memnun musun, hepsine bakabilir misin? Ve daha önemlisi bunu bilmiyorsan bir çocuk gibi, onlarca çocuk arasında gidip geliyor musun ben hangisiyim diye? Aslında kendimim dediğinde gerçekten aslında neye bağlı olduğunu ve hangi yaşam derslerinin sonuçlarını yaşadığını ve sonucunda sorumluluğunu aldığını görüyor musun?


Burası 3. Çakra olarak İkizler burcunun alanıdır. Ve burası o kadar kalabalıktır ki. Tam bir bilgi akışı. Kolektifin bilgisi gelir geçer, çocuklar büyür büyümez, kimi ölür kalır.. Daldan dala atlar durursun, maymun iştahlısındır çünkü içinde onlarca maymun vardır daldan dala atlayan… Sonra yetmez dışardan yediğin besinler de dolar buraya, ne de olsa dünyanın meyvelerini de yer durursun buraya doldurursun. Bir dünya bilgiyi alırsın. Resmen burası bilgi alışverişinin gerçekleştiği bir havuzdur. Köklerden, dışardan, beyninle algıladıklarından gördüğünden vs.. Her şey buraya üşüşür.. Hepsi açlıktan… Ama öyle de gerekir, çünkü burası her şeyin içine doğduğu açıldığı bir alan iken aynı zamanda burası doğanların öldüğü yerdir de. Uranüs’ün yıkım gücü aslında, mide asidi gibi bütün zincirleri yıkar. Bütün ürünlerin bir araya gelen bileşenlerinin zincirlerini yıkar… Var olanlarda bir devrim gibi.. Belki de oluşanların işleme tabi tutulması gereken ilk yeridir burası. Aynen bizlerin Dünya’ya doğduğumuz gibi ölmemiz de gerçekleşiyorsa, buraya doğan bütün çocuklar da vakti geldiğinde ölür. Bizlerin bedenlerinin toprağa karışması gibi onlar da parçalarına ayrılır. Merkür’ün bilgisi geldiği gibi geçer de… Hiç biri kalıcı olarak orada kalmaz. Dağılırlar karışırlar gereken yere gönderilirler… Mars’ın hareketi Dünya’ya mideye doğduğunda Merkür olarak hareketine devam ederken, oradan sonra nereye gider?


Eğer ihtiyacın olan bir çocuksa ve devam etmek istiyorsan onunla ve büyüyecekse, tüm sistemin yani bedenin dolaşımına katılmalıdır. Aynen faydalı bulduğun besinlerin bünyene katılması gibi, en sonunda kanına girmesi gibi ve tüm bedeninde gezmeye başlaması gibi. Bir bütünsel sistem var, ve akış var ve ona katılması gerek. Bünyesine katıldığı sistemin akışını, eylemini, hareketlerini düzenleyen ve tüm beslenmeden ve yaşamda var olmak için düzeni sağlamaktan sorumlu bütün bedenin düzenleyicisi Kalp çakra. Kalp çakra ise düzenleyici olarak aslında Yengeç burcudur bana göre. Çünkü bedenin annesidir orası. Beslenmesi için tüm evin düzenini sağlar. Baba da oradadır, o da Oğlak burcu, yani Satürn. Baba Merkür’ün yani çocukların gezinmesi ve sistem içinde onların iradesine göre hareket edebilmesi için tüm sinir ağının, tüm kan akışının sağlandığı yapının içinde kapsanacağı temel beden yapısının sağlanmasını sağlar. İstikrarlı ve sağlam durmak zorundadır. Çünkü tüm sistemleri, organları taşımak ve düzeninin sarsılmaması için kararlı olup dengeli olmak zorundadır. Ve Ay’ın görevini yapması için tüm evi ona sağlar. Tüm bedeni ayakta tutar. Ve Yengeç burcu da, tüm Merkür’ün hareketini sağlaması için akışkanlığın istikrarından sorumludur. Hareketin devam etmesi için bedendeki tüm suyun düzenli bir hareketle akışta eylemde kalmasını sağlar. Sanki bir nevi fizik kurallarının temeli gibidir o beden için. Sürekli bir ritim içerisinde suyun gidip gelmesinin düzeninden sorumludur, aynı git geller gibi… Böylece Merkür’ün yani Mars’ın da hareketinin kontrolü ondadır. Satürn ise onu sarıp sarmalayan ve koruyan kafes görünümüyle onu hapsettiği gibi aslında amacı korumaktır da. Kim bilir belki Ay hapsolmuş gibidir de, ama koruma altındadır da… Ve görevini yerine getirir, hiç durmadan, çünkü tüm bedenin ihtiyaçları için o kalbin her koşulda atmaya devam etmesi gerekir. Yani aslında o bedenin, o toprakların, o krallığın kraliçe ve kralıdır Ay ve Satürn. Ve Mars, Venüs ve Merkür onun altında onun kapsamındadır, onun akışında ona göre şekillenir. Ve Merkür, Ay ve Satürn’e bağlandığında aslında Neptün’den kopup gelen ve kolektif Mars ve Venüs anne babasından kopup yeni bir krallıkta yeni anne babasına bağlanabilir ve onların düzeninde yaşamaya başlayabilir. Artık mideden çıkan çocuk yeni bir bedende ve yeni bir Dünya’da gezmeye başlar. Bizim gördüğümüz ve kendimiz dediğimiz asıl bildiğimiz bedenimizde. Sadece doğduğundan bir kere daha doğmuştur ama doğacak daha çok dünya da vardır iç içe geçmiş.


Artık bu çocuğun tüm ihtiyacı tüm bedeninin gerçek ihtiyacı olur. Kalbini dinler, ve ihtiyaçlarını karşılar olur. Çünkü neyi beslediğini bilir. Kalbinin sesini dinlemek aslında 3. Çakradaki asıl çocuğu, asıl kimliğini bilmesi de demek olur, orası daha az kalabalık olmaya başladıkça kendi sesini tanır. Kalbine uymak demek kendini bilmek olmaya başlar. Çünkü içindeki anne ve babası kendi kalbinde olur. Ve böylece çocuk büyüyerek anne ve babanın kendisi olabilir. Kendinin anne ve babası. Kendi kendinin. Kalp aslında doğru olanın kendin için doğru olanın bu dünyadaki andaki sen’in gerçeklerini gören ve karşılayan yerdir. Çünkü asıl çocuğu bilir, yani kendi olacak kendi çocuk halini bilir. Önceden var olan bütün yaygaracı çocukların kendi olmadığını onların aç ve var olmaya çalışan duyguların sonucu oluşmuş geçici ama tehlikeli varlıklar olduğunu bilir ve artık onları dinlemez, ve olması gereken neyse onu yapar Ay, ve Satürn ile işbirliğiyle düzenini kendi iyiliği için kurar ve sadece kendine hizmet eder.


Bedenin kendisi olduğunu bildiğinde ve 3. Çakradaki kimliği aslında önceki kimliği olduğunu anladığında aslında oranın iç dünya olduğunu ve içerde görünmeyen kimliklerin dünyası olduğunu gördüğünde aslında gerçek kimliğin 5. Çakrada yer ettiğini anlayabilir. Çünkü büyüyen çocuk midede büyümeye devam edemez, kendinin anne ve babası olduğunda, büyümeye devam edebilmesi için 5. Çakraya yol alması gerekir. Burası aslında Ay ve Satürn’ün üstüne çıkmaktır. Çünkü Ay ve Satürn Yengeç ve Oğlak aksı olarak bizim bildiğimiz dünyamızı temsil ettiği gibi bizim ben dediğimiz bedenimizin Dünya olma hali iken ve çocuk orayı keşfettiğinde Güneş’in sadece bir ağının parçası olduğunu ve aynı zamanda gölgesi olduğunu hem Dünya’nın hem de kendi bedeninin anlayabilir. O zaman Ben dediklerinin her biri kendinden ötede bir yer varsa olduğu kadardan fazla olabilir. Bedenden fazlası olduğunda ve Dünya’nın ötesini düşündüğünde, benliğinin de ötesini düşündüğünde bu beden nereye gidiyor, bu dünya nereye gidiyor, neyin parçası diye düşündüğünde belki Güneş sistemini keşfettiğinde Güneş’in gördüğünden daha öte bir şey olduğunu da anlayabilir. Aslında Güneş’e dokunamasa bile, Güneş’in yol aldığını ve onun da sürüklenerek yol aldığını ve Dünya’nın onu takip ettiğini anladığında O’na tabi olarak aslında yaşamın devam ettiğini bilebilir. Evet Ay yaşamı sürdürürken, Dünya yaşamın ta kendisi iken bir bakar aslında hepsi Güneş’e tabii. Ve o nereye Dünya oraya, ben oraya. Ve ben dediğim dünyam ve kurduğum bu düzen sadece Güneş’in sadece ağının ve sağladığı alanın bir parçasından ibaret, içine doğulan ve içinde ölünebilen belli bir sürelik açılmış bir alan. Aynı bir zamanlar mideye doğmak gibi, dünyaya doğmak da bitecekti. Mideye doğup sonra mideden içinde olduğu bütüne dağılmak gibi, Dünya’ya doğup sonra Dünya’dan içinde olduğu bütüne dağılacaktı. Dünyalar farklı ama aşamalar aynıydı.. Sistemler farklı, ama işleyiş aynıydı.. Şimdilik düşünebildiğim...


Aslında Güneş’e tabi olmak bedenin dünyan olduğunu sanmanın üstüne çıkmak demekti. Ve sen bedenden ötesi olduğunu anladığında 5. Çakra’da Güneş’e yol alabilirsin. Ve bedeninden boğaz ile çıkan her bir ses senin kimliğinin bir ifadesi olarak yarattığın ses ağıyla etrafa yayılır. Bir Güneş gibi. Ve sen Güneş gibi bedeninden öteye kendini ifade eder bedeninden öte bir alanda içinde olduğun alanda, odada varlığını yaymaya devam edersin.. Bir Güneş gibi, ama Güneş’in ta kendisi gibi değil. O yüzden aslında büyümek ve genişlemenin de ifadesi, kimliğini ifade edebileceğin, sana has bedeninin kimliğini yani spesifik kimliğin olan yüzünü taşıyan boğaz çakra bence Güneş yani Aslan burcunun ta kendisi. Orası bir boğaz gibi, Güneş sürekli bu boğazdan yükseliyor, ve bedeninin sana özgü olan yüzünü yani kıyafetini taşıyor. Hem yüzünü taşıyor hem beynini, hem de düşüncelerini, seni sen yapan düşüncelerini. Ve Güneş’in resmen senin eski dünyan olan bedenin ile yeni kimliğin arasındaki bir dar boğaz. Ve bedenin de yaşıyor, düşüncelerin de, ve her gün yenileniyorlar. Güneş doğuyor, batıyor, Ay doğuyor, batıyor, beden ve kimlik dediğin bireyselliğin, özgünlüğün her gün yenilenerek yeni bir yarına devam ediyor. Ve 4. Çakra 5. Çakraya bağlı olduğunu anladığında kendi düzeninin, kurduğu sistemin ve işleyişin 5. Çakranın yolunda oraya hizmet ettiğini anlıyor ve onu takip ediyor. Peki bu beden nereye gidiyor? Güneş nereye giderse oraya? Güneş gidiyor evet. Dünya da onu takip ediyor. Güneş de kendini bütünleyene doğru gidiyor elbet. Ve o da büyümeye ve keşfetmeye devam ediyor ve sistemimiz de, bedensel sistemimiz de onun ışığı altında onunla değişerek yaşamaya devam ediyor. O yüzden Yay burcu ve Jüpiter de Güneş’in keşfeden, seyahat eden yanı ve büyümesini, gelişmesini sağlayan öğretmeni olarak ve ilahi kimliğinin temsili olarak da 5. Çakra. Ve bil ki sana şah damarı kadar yakın olan şey o tabii olduğunda, teslim olduğunda, hep takip ettiğinde, seni büyümeye mecbur edende.. Ve 4. Çakra denildiği gibi ilahi ile dünyevi olan arasında bir köprü evet, ama boğaz da aslında bir ucuyla dünyevi olana temas ederken diğer ucuyla başka ilahi dünyalara açılan bir dar boğaz gibi, ve hep içinden geçerek tünelin sonunda nereye olduğunu bilemeyeceği yeni yerlere doğru açılan bir boğaz. Belki de Jüpiter Güneş’in bu daralmış alanda genişlemeye açılma vaadiyle onu ilerleten ve açılması için o kanalda ilerleten bir itici güç.


Bakıldığında Jüpiter ve Satürn aslında ışıkların aydınlattıkları dünyaların gerçekleşebilmesi için onlara alan sağlayan destekleyicileri gibi. Ay dünyevi olana Satürn’ün açtığı alan ile ışıklarını saçabilirken, Güneş ise Jüpiter’in ona açtığı alan ile parlamaya yeni alanlarda devam ediyor gibi.


6. çakra ise Başak burcu ile Merkür gezegeninin ifadesi. Ve Akrep burcu ile Pluton ya da istersen Mars da diyebilirsin onun ifadesi. Hani başta söylediğim bir şey vardı. 2. Çakranın yaşam dersinin yaşandığı okul sınıfı olduğu ve nelere gebe olacağının yaşanacağı alan olduğuydu. Bunun nedeni de Mars’ın neyi göreceğini bilememesinden sadece görebileceğini hamile bırakmasıydı. Çünkü kendinden bilebildiği kadarını görebilir ve ona temas edebilir onu deneyimleyebilirdi ancak. Mars çok acemiydi bu yenidünyaya ve eskiyi tekrar ediyordu. Ve 3. Çakrada Merkür ile çocuk olup yola devam edip sonra 4. Çakranın himayesine girip kendi dünya düzeninde yaşamaya başlamış kalbini dinleyerek kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek, ne istediğini bilebilecek bir hale gelebilmişti. Kendinin ebeveyni olduğunda ise Güneş’i fark ederek aslında olduğundan yeni bir Dünya’ya yeniden yeni bir kimlikte ilahi bir kimlikte doğabilirdi, ve öyle bir kimlik ki dünyalardan dünyalara doğarak büyümenin devam ettiği ve kimliklerin değişmeye ve dünyaların büyümeye ve dahil olduğu sistemlerin ve düzenlerin daha da büyüdüğü bir bütünlük alanı. Öyle ki her seferinde aslında Dünya ve ben dediğinin daha da büyük ve hakim olan sistemin daha üst bir zekaya sahip olduğu bir hal. Ve işte bu çocuk büyüdükçe Merkür’ün kimliği yana yana büyüye büyüye Mars’tan 6. Çakrada yeni bir halde Merkür ve Mars olarak var olur. Öyle bir Mars ki, Akrep gibi gördüğünde ne gördüğünü hemen bilir, görme gücü o kadar artar ki neye baktığını bilir. Olanı olduğu gibi görebilir hale gelir. Çünkü Pluton güç ve kontrol demektir ve Mars o kadar kontrol sahibi olur ki nasıl bir Venüs göreceğini anında bilir. Sadece görür. Çocuk yani Merkür 6. Eve kadar çıkar ve geriye bedenden dışarı çıkabileceği bir yer kalmaz, sadece görür. Olanı kendi gücü neyse görebileceği en üst mertebe burasıdır. Gücü kadar görür.


7. çakra ise Terazi burcudur ve gezegeni Venüs. Çünkü bedenin dışını temsil eder. Kendisi Mars’ın ve hareketin başlangıcının ta kendisidir. Dışı ise Venüs’tür. Yani kendinden öte olan her şey. Bilmediği karşı taraf. Yani full potansiyel bekleyen enerji. Gücü kadar ne görebilirse 6. Çakradan orayı öyle görebilir. Göremezse de göremez. Görüyorsa görme gücü kadar bir Venüs görür. Bedenden her çıktım öldüm dediğinde yine bedende olduğunu anlar yine bedene doğar, ama 7. Çakraya geldiğinde yine bedende ölüp acaba yine bedene mi doğacak, ve hangi bedene doğacak. O beden dışına doğru mu açılacak yoksa içe mi bükülecek? Ben dediğin şeyden ötesi aslında yok ise zaten bedenden dışarı çıkmak aslında hiçbir zaman yoktu, ve hep kendi içine doğdun. Bedeninin tanımı miden oldu, kalbinin krallığı oldu, ilahi kimliğin tahtı oldu, ve onun yolculuğunda bilinmeyene ilerlerken gördüklerinden ibaret oldu, görebildiğin kadarından ibaret oldu. Bedeninin sonu bildiğin formda geldi mi? Yoksa yine bedeninde mi? Yoksa sen bir şeyin içinde misin?


Ve Venüs senin bedeninin dışını temsil ediyorsa ve de görme gücün eğer o kadar geliştiyse artık, tüm bu yolculuktan sonra en acemi olduğun ve bilemediğin o yere, geldiğin yere yani 2. Çakraya Neptün’e bir daha bak. Orası hem Venüsler diyarı. Hem geldiğin yer (Neptün) hem gideceğin yer (Venüs). Hem de 7. Çakran (Venüs). Dışında olduğunu sandığın aslında en baştan beri içindeydi. Ve karmam dediğin yer olan yaşam derslerini temaslarınla gebe bırakarak yaşattığın yer olan 2. Çakran aynı zamanda senin ilahi kimliğinin büyüdüğü ve yol aldığı yolculuk yaptığı yer. Karman bittiğinde orası bence senin dharmanın başladığı da yer. Yaşam derslerinin amacı seni cezalandırmak değil, öğrenip orayı doğru kullanmanı sağlamak. Çünkü orası ne cevherlerle dolu bir bilsen. Ah bir bilsen. Keşke görsen, görebilsen de bir bilsen.


Ve olur da bilirsen, düşünsene, artık o Merkür nasıl bir çocuk, ve de bir yetişkin birey olur. Uranüs dediğin de orijinal bir sen olur, Güneş dediğin de orijinal formunda kendini ifade eder, konuşur, birey olarak olduğu alanı doldurur, ve gördüğü için tüm beden gereke neyse öyle hareket eder.


O yüzden, bir odaya bilmediğin bir odaya ilk defa girdiğinde, nereye girdiğini bilmediğini bil ve hiçbir şey görme. Gördüklerini bir şey sanmak en kolayı. Gördüklerini görme. Ve sadece izle. Gördüğünü bildiğini bilme. İçerisi o kadar dolu ki, bir şey arama. Çünkü her şeyi bulabilirsin. Bir şey ararsan mutlaka bulursun. Ama aramazsan, bağlı olduğun sistemin düzenin kimliğin o anki akışı ne ise, nereden bağlıysa görüşün, seni kapsadığı ve senden daha iyi bildiği için ihtiyacın olanı sana getirir…






 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Uyan

İyileşmek için önce iyileşmeyi istemek gerek. İstemek demek, hasta olduğunu ya da bir sorun olduğunu kabul etmek demek. Bende sorun yok...

 
 
 
Hayat

Biraz Hakimsen, hakim olmayan birileri dilinin ucundan sonucunda bir açıklama beklerler. Seçim yapmanı isterler. Çünkü gerçeği, doğruyu...

 
 
 
An’ında Gelenler 4

Başkalarının doğrusuna uyarsan eğri ile eğri kalırsın ama sen de o da doğru zannedersin. Sen kendin dışardan koşullanmadan şartsız...

 
 
 

Comments


© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page